Kitaplarla münasebeti çoktan az, hiçten çoktu hapishanede Dündar Hocayla tanışmadan öncesinde. Ortaokul ve lise yıllarında, Türkçe derslerinin okuma saatlerinde ne okuduysa, öğretmenlerin verdiği listeleri tamamlamak ve sözlü notu kapmak için okul kütüphanesinden ne kadar kitapla tanıştıysa... Edebiyat denen okyanusun ucundan kıyısından ama çok derininden değildi kitaplarla ilişiği. Vakti olsaydı okumak isteyeceğini söylerdi soran olursa ama kendini bildi bileli hep çalışmıştı Kerem.Hapishanede ise çok vakti olmuştu, yönlendireni de olunca, içindeki dağların sığmadığı köylü ufkundan taşan başka ufuklara açılmıştı kitap denen sandala binip. Kitaba sandal demek te haksızlık olurdu gözünde, öyle başka dünyalara götürmüştü ki kitaplar Onu, olsa olsa cruise gemisi olurlardı.
Askerden dönüşte bir gece köy evinin verandasında divana uzanmış en sevdiği kitabını okuyordu, kim bilir kaçıncı kez. Geç tanıştığı bir rehber veyahut yaren edinmiş gibi her eline aldığında içi sıcak duygularla doluyordu. Çok üstüne düşünürse hatta kendine kızıyordu niye bu kadar geç tanıştım diye, olacak şey miydi?!
Babası geldi verandaya sigara içmek için. Kerem uzandığı yerden doğrulup toparlandı, Mıstık,
"Uzan efem uzan ben cigaramı içip yatmaya gidivercem." dedi. Kerem'in sakin ve ağırbaşlı halinden memnundu askerden geldiğinden beri, bir de iş bulsaydı tamamdı. Gerçi kendine düzgün bir iş bulana kadar boş durmuyor, kendisiyle birlikte balığa çıkıyordu.
'Hiç bir şey olmasa balıkçı olur, altın bileziği var kolunda çok şükür, aç açıkta kalıvermez emme, balıkçılığa tamah etmeyeydi iyiydi?..' diye düşünüyordu. Oğlan geleli daha ancak 1 hafta olduğu için fikrini henüz belirtmiyordu. Zaten zar zor evine ailesine dönmüştü, daha fazla örselemek olmazdı, başına gelmeyen kalmamıştı oğlanın genç yaşında, hiç haketmediği halde..."Ne okuyupdurun?" diye laf attı dayanamayıp.
Kerem başını kaldırdı, kitabın kapağını kaldırıp gösterdi.
"Mahalle Kahvesi, Sait Faik baba. Öyküler var içinde.""Mahalle kahvesindeki adamların lak laklarını mı anlatıyoru? Öleyse git bizimkilerde çeneden bol bişey yok!"
"Yok, öykülerden birinin adı o. Bir sürü kısa öykü var. Dündar Hoca hapishanede bunu oku seversin demişti hakkat çok sevdim. Bir de Halikarnas Balıkçısı var bak O da bizim buralarda yaşamış, hep denizi yazmış."
"Okuyuver bakem bitane bişey?"
Kerem babası gibi bir adamın bu isteğine şaşırmadı, teknolojiye olsun yeniliklere olsun her tür fikre açık biriydi Mıstık. Kendi eline alıp bir kitap okumazdı belki ama o an oğlunun sesiyle bir öyküde buluşmak istemişti.
Kerem hevesle başını sallayıp kucağındaki kitabın sayfalarını şakır şakır çevirerek arandı. Buldu,
"Sinağrit Baba'yı okuyayım sana?""O ne be?"
"Sinari balığı varya baba. Senin paraketeye en büyükleri geliverir hani?"
Mıstık hem biraz kasıldı hem şaşkınca kaşlarını kaldırdı,
"Bizim dişliye kitap mı yazıvermişlerkine? Tövbe Yarabbim, manyak bu yazar milleti! Ben gene sanıveriyom hep önemli, ciddi meselelerden bahsediyolar kitaplarda? Ne bilem, siyaset, devrim mevrim, insan hakları? Balığın nesini kitap yapıvermiş oku bakem?"Kerem güldü bu sözlere, Mıstık biraz da mahsus bu kadar tevazu gösteriyordu, Kerem'i güldürmek için. Çok özlemişti gülüşünü. Kırlaşmış bıyıklarının çok sigara içmekten sararan uçlarının altındaki ince dudaklarında müstehzi bir gülüş asılı kaldı, oğluna bakarken.
Kerem öyküyü okudu,
"Cehennem Nişanı"nda beş sandaldık. Güzel bir ocak akşamı. Hava lodos. Denize kırmızı rengin türlüsü yayılmış. Çok kaynamış ıhlamur rengindeki hayvan, geniş, ölü dalgalar. Sandallar ağır ağır sallanıyor, oltalar bekliyor, insanlar susuyor.
Otuz sekiz kulaç suyun altındaki derin sessizliğe, dibindeki dallı budaklı kayalara yedi rengin en koyusu girer mi şimdi? Sinağrit Baba döner mi avdan? Pırıl pırıl, eleğimsağma rengi pullarıyla ağır ağır, muhteşem, bir İlk Çağ kralı gibi zengin, cömert, asil ve zalim mantosu ile dolaşır mı kim bilir? Altını, zümrüdü, incisi, mercanı, sedefi lacivertliğin içinde yanıp yanıp sönen sarayını özlemiş acele mi ediyordur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARŞI KIYI - Tamamlandı
RomanceYunanlı güzel Elissa, tatil için geldiği Bodrum'da gönlünü balıkçı çocuğu Kerem'e kaptırır. Modern Aslı&Kerem efsanesi tadındaki çokça romantik bu hikayede aşıklar, ömürlük bir aşk destanı için büyük bir savaş vermek zorundadır. Gülmeli, ağlamalı, m...