32. Bölüm - Doğu Kıyısı

1.6K 260 122
                                    



Şimdi Ege'nin iki karşı kıyısı birbirine her zamankinden fazla hasretti. Bazen devlet eliyle yağıyordu bu cennet illere acımasızlık, ayrımcılık ve insanlıktan çıkışın neşrettiği ayrılık gözyaşları, bazen o illeri memleket yapan insan eliyle...

Ama medeniyetin başlangıcından beri yasaklar ve sınırlar çizilip durmuştu. Bayraklar, savaşlar, kan ve gözyaşıyla yoğurmuştu Egeli insancıkların gönüllerini.

Aynı dili konuşmadan başlamıştı yine bir sevda. Ne ilk ne de son değildi Onların hazin hikayesi. Dünya döndükçe zamana tanıklık eden tarih yazmaya devam edecekti ki, ne gönüller sevdadan vazgeçecek, ne ayrılıklar bitecekti...

Gönül diliyle başlamıştı bu masal. Ama artık masal demeye dili varmıyordu genç adamın. Çocukken annesinden, ninesinden dinlediği masallar hep mutlu sonla biterdi. Şimdi dünyanın en güzel coğrafyasında, en tatlı havasında ve en berrak denizinde, bildiği tüm güzellikler kara bir fırtınayla alabora olmuş, Kerem mahrum kalmıştı mutlu sondan.

Parmak uçlarından omuzlarına kadar sargı bezleriyle sarılı yanık kollarında kelepçe takacak yer bulamayan polisler iki yanında kapı gibi dikilmiş, sanki özgürlüğüne artık çok merakı varmış gibi her an başında bekleşiyordu. Kaçacak bir cehennem deliği aramış, onda bile hüsrana uğramıştı. Bir tek zihninin vahşi korsanlar tarafından fethedilmiş harabelikleri kalmıştı gezinebileceği...

Bu kez susmadı. Kendisine yöneltilen sorulara, etrafındakilerin aklını kaçırmış olduğuna emin oldukları hayret dolu bakışları önünde, sakince cevap verdi.

"Ben yaktım. Yandaki küçük teknenin kapısını kırıp mazot bidonunu çaldım. Sonra gulete tırmandım. Mazotu döktüm. Kibriti çaktım. Bilerek yaktım. Kazayla olmadı. Komple yanmamış mı? Öyleyse burdan çıkınca yine yakarım..."

Ne komserin 'oğlum yapma!' uyarısı, be avukatın 'Kerem ifadeni değiştir, tahrik ettiler pişmanım de, karşı tarafla anlaşır çıkarırım seni?' ısrarı işe yaramadı. Kerem bu kez karşısına dikilip ellerine sarılıp ağlayarak yalvaran annesine, üzüntüden temiz yüzü kararan babasının kırgın bakışlarına da rest çekti. Alekos zararının tespiti için tekne refit ekibi getirilmesini istemişti. Şikayetçiydi ve zararı tazmin edilmeden şikayetini geri almayacaktı.

Korhan yana yakıla para arıyordu her yerden. Raşit üzüntüden tekrar kalp sektesi geçirmiş hastanedeydi. Zaten başındaki oğluyla eski karısı, sürekli Raşit'in avukatıyla beraberdi ve adamın vasiyetini öğrenip, Kerem'e beş kuruş bırakmasın diye vasiyeti iptal ettirmenin derdindeydi. Korhan'ın kaçakçı abilerinden para aradığını öğrenen Kerem,

"Beni çıkarma burdan. Çıkarsam o tekneyi bi daha yakarım. Hatta yetmez... Katil olurum anladın mı?" dedi.

Ve 6 ay hapis yattı. Bir kez daha yüzüne tükürüp,
"Senin gibi oğlum yok!" diyen babasına bile kızmadı. İlkinde anlamıştı zaten, ikinciye gerek yoktu. İlkinde yaşadığı şokun üstünden birde babası tank gibi geçmemiş olsaydı zaten bu kadar dağılmazdı. Tek yaptığı inceldiği yerden koparmak olmuştu.
Her şeyi...

Tutuklu kaldığı süre boyunca senin gibi oğlum yok sözünü yutup ziyaretine gelen babasının görüşlerine çıkmadı. Kimseyi görmeye çıkmadı. Sessiz, yaralı ve karanlık bir mapus kilidi de eline, diline, gözüne vurmuştu.

Dağlarının yeşilini, bodur makisini, zeytin kokusunu sevdiği, ilk baharda toprağından her köşe başında adeta fışkıran begonvillerle, zakkumlarla, mimozalarla süslenen, gecesi püfür püfür esen, gündüzü anne göğsü gibi tatlı sıcak memleketine sonbahar gelmişti. Elissa'yı tanımadan önce en sevdiği zamanlardı sokaklarının yerlisine kalıp tenhalaştığı sonbahar ve kışı... Sonra yazları özler olmuştu çünkü yaz Oydu. Şimdiyse hapisti. Mevsimlerin de anlamı yoktu. Yeşillerin de, pembelerin de, denizlerin de, dalgaların da saltanatı bitmişti.

KARŞI KIYI - TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin