23. Bölüm / Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi

1.9K 274 144
                                    


Bodrum Ağustosunda, taşın toprağın bile gündüzki 40 derecelik sıcaklıktan kızışıp adeta duman tüttüğü bir gece yarısı, Kerem, Elissa'yı Konağa bırakmıştı. Raşit Ustası hala hastanede yatarken oğlu Deniz, yanına geldiği için, Kerem 2 gündür gönüllükle üstlendiği refakatçilik işine ara vermişti.

Hangarı kapattıkları için işe gitmemiş ve gündüz evde kalıp uyumuştu. Gece ise hasretine dayanamadığı sevgilisini görmek için Bodrum'da almıştı soluğu. Elissa'yı alıp tiyatroya götürmüş ve çıkışta dondurma yeyip sahilde dolaşıp epey konuşup gülüşerek son günlerin stresini atmıştı.

Kız, arka sokakta kollarını boynuna dolayıp uzun uzun sarıldıktan sonra güçlükle yanından ayrılmıştı. Elissa'ya kalsa her gece sokakta sabahlayacaklardı. Ardından tekrar caddeye çıkmış ıslık çala çala yürürken elini ceplerine soktu. Kot pantolonunun cebinde parmaklarına değen sert nesneyle duraksayıp geri döndü geldiği yolu.

'Hay Allah' dedi. Elissa ile şakalaşırken saçındaki gümüş tokayı almıştı. İddialaştıkları Türk yemeği Yunan yemeği tartışmasında kendi haklılığını kanıtlamak isterken tokasını rehin tutup cebine atıvermişti de şimdi gümüş tokanın Elissa'ya annesinden yadigar olduğunu hatırladı. Kaybolmasın diye geri dönüp Elissa'ya geri vermeyi düşünüyordu. Elissa'yı aradı, kız telefonuna cevap vermedi. Tuvalette herhalde diye düşünüp ön kapıdan Konağa girdi.

Resepsiyona girerken daha burnuna çarpan eski mobilya ve taş duvarların kokusu ile Madamın daima vazolarda hazır tuttuğu mimoza çiçeklerinin hoş rayihası birbirine karışıp burun deliklerine doldu ve Kerem'e özlediği eski binayla ilgili anılarını hatırlattı. Sevdiğini tanıdığı bu yer, yürek mabedi olduğu kadar hayallerindeki işletmeydi.

Resepsiyon bankasının ardında Ahmet'i göremedi. Elissa'yı tekrar aradı. Kulağında telefonuyla kızın odasının kapısına gidip gitmemeyi düşünürken omzuna bir el dokundu. Elin sahibine bakmak için arkasına dönerken
"Hey bizim insancık!" diyen gür sesin sahibi, boylu poslu yakışıklı Kaptan Alekos ile yüz yüze geldi.

Yüzünde endişeyle çarpılan bir ifade olduğu halde kulağından telefonu indirip yutkundu. Turda olduğunu sanıyordu Kaptan'ın. Ne zaman dönmüştü?..
"Kaptan?" diyebildi tutuk bir ifadeyle.

"Ne yapıyorsun vre?! Geçen yaz bir gittin, bir daha yoksun!"
Kerem derin bir nefes alıp, gözlerini kırpıştırdı.
"Be- ben burdayım Kaptan."

Kaptan gülümsüyordu, eli hala omzundaydı.
"Nasilsin iyi misin çocuk? Büyümüşsün görmeyeli?"
"İyiyim Kaptan Alekos, teşekkür ederim. Siz nasılsınız?"
"İyiyim. Neden hiç uğramıyorsun bize küstün mü?"
"Yok. Olur mu? Ben geldim. Siz yoktunuz."

Kaptan gülümseyerek başını salladı babacan bir tavırla ve oğlanın çekingenliğinden dolayı daha fazla sitem etmeyi boşverdi.
"Çalısiyorsun bir yerlerde? Ne is yapiyorsun?"
"Çalışıyom Kaptan. Şeyde, Paşa Yat tershanesinde. Raşit Usta var bizim."

"He he bilirim Raşit Usta, eski tanışımdır. Ne yapiyor kendisi? Yine Dünya turuna gitti mi tek basina?"
"Yok, Kaptan gidemedi. Kalp krizi geçirdi iki gün önce. Hastanede şimdi."
"Vah vah. İyi mi simdi?"
"İyi, iyi. Yoğun bakımdan çıktı normal odaya aldılar gözetim altında."
"Geçmiş olsun dediğimi ilet, ziyaretine gelirim bir gün. Sen, buraya Ahmet Abine mi uğradın?"
"E- evet. Bişey dicektim. Yok mu?"

"Bekle, üst katlardadır, gelir. Kalabalık misafirim gelecek, hazırlık yapıyordur. E, bizim çocuk gel bakalım oturalım şöyle?" derken Kaptan kolunu Kerem'in omzuna atmış arka bahçeye doğru yönlendirmişti bile. Kerem şaşkınlıktan itiraz edemedi. Kaptanın kolunun altında kuzu gibi sessiz ve itaatkar adımlarla arka bahçeye yürüdü. Birlikte bir sedire oturdular.
"Sen bugünlerde çalışıyorsun?"
"Yok, Ustam hastalanınca Hangarı kapattık. Zaten refit işi yaptığımız tekneleri teslim etmiştik."

KARŞI KIYI - TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin