Ertesi sabah Meltem karışık ve dalgın bir şekilde otele gitti. Otelin bahçesi baya şekillenmişti. Çiçekler ekilmiş, palmiyeler dikilmiş, süs havuzları, küçük ağaçlar her şey yavaş yavaş yerine oturuyordu. Galiba bir hafta içinde bitirebilecekti bunun için mutluydu Poyraz'dan kurtulacaktı işte. Acaba o neredeydi? Sabahtan beri ortalarda görünmemişti.
''Aman bana ne? Niye merak ediyorsam.'' dedi kendi kendine tekrar işe başladı. Sonra kendisine doğru ellerinde bir demet papatyayla gelen çocuğa gördü,
''Meltem hanım?'' şaşkın bir ifadeyle cevap verdi;
''Evet benim.''
''Bunlar sizin için...''diyerek papatyaları uzattı Meltem'e. Meltem bir anda kucağında bir demet dolusu papatya ile kalakalmıştı. Çok güzel görünüyorlardı. Ama kim göndermiş olabilirdi ki? Tekrar çocuğa sordu;
''Kim göndermiş?'' Gerçi dün geceden sonra iyi bir tahmini vardı ama.
''Bilmiyorum efendim kart var...'' diyerek uzaklaştı çocuk.
Meltem gerçekten de papatyaları çok severdi, gül, lale, menekşe onları da severdi ama hepsinden öte saflığın sembolüydü papatyalar. Ayrıca annesinin de en sevdiği çiçekti. Hastayken hep yatağının başucuna taze papatyalar koyarak onu mutlu etmeye çalışırdı. Birden gözleri doldu. 'Acaba nerden biliyor?' diye düşündü sonra aklına akşam Poyraz'ın kendisi hakkında bildikleri gelince şaşırmaması gerektiğini anladı. Sonra kartı okumaya başladı,
''Sana en çok benzeyen çiçeği almak istedim... Beyaz, narin ve ince... Poyraz.''
Elinde olmadan gülümsedi sonra başını yukarıya kaldırdı, Poyraz camdan onu seyrediyordu hemen gülümsemesini bozdu sonra çiçekleri az ilerdeki çöpe attı. Poyraz'a arkasını dönüp yandaki bahçeye geçti. Her ne kadar güzelim papatyaların çöpe gitmesine içi acısa da eğer onları kabul ederse Poyraz'a umut vereceğini düşünerek bunu yapması gerektiğini düşünüyordu.
Poyraz'sa Meltem'in çiçekleri çöpe atmasını önemsemedi çünkü çok yukarıdan da olsa Meltem'in gülümseyen yüzünü görmüştü.
''Ne olursa olsun bir gün pes edeceksin küçük kız'' diyordu...
Akşam Meltem, Poyraz'ı görmeden evine geçti. 'Umarım yine gelmez' diyordu ama bir yandan da onun gelmesini bekliyordu saatine baktı sonra pencereden dışarıya sonra biraz televizyona sonra yine dışarıya. Ama Poyraz gelmedi. Kendi kendine sinirlendi.
''Aptal niye bekliyorsun ki? Ne sandın bir iki naz yaptın diye ısrar edeceğini mi? Kendini bulunmaz hint kumaşımı zannettin. Of ben neler diyorum ya. Gelmezse gelmesin daha iyi bende unuturum böylece.'' bu düşüncelerle yatağına yattı. Her ne kadar huzursuz da olsa sonunda uyumayı başarmıştı. Kaç saat uyuduğunu bilemiyordu ama çalan kapının sesini zorda olsa duyabiliyordu. Gözlerini ovalayarak aşağıya indi saat daha sekiz'di. Çok sinirlenmişti, 'Umarım önemli bir şeydir yoksa kapıdakini geberteceğim' diye söylenerek kapıya doğru yürüdü.
''Patlama ya, sabah sabah uykuda mı yok insana. İnsaf bugün Pazar ya...''
Kapıyı açınca karşısında Poyraz'ı buldu elinde bir poşetle ona gülümsüyordu,
''Günaydın sana sıcak simit aldım. Kahvaltıyı birlikte yaparız diye düşündüm... Çay'ı yaptın mı?''
Çay mı? Bu adam kesin delirmişti. Sabah'ın köründe kapısına dayanmış ve çay yaptın mı diye soruyordu. Yok, sinirlenmeyecekti ama artık Poyraz gerçekten çok oluyordu.
''Poyraz bey saat daha sekiz, yani sabahın körü ve ben bu saatte uyurum, hani tatil ya o bakımdan anlatabildim mi acaba?''
''Olmaz küçük hanım bugün işimiz çok seninle. Daha dışarı çıkacağız.'' Meltem yine sakinliğini korumaya çalışıyordu ama adam kesin kalın kafalıydı, anlamak için çabalıyordu çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYLA İLE MECNUN
RomanceDubai'den İstanbul'a esen sert ve cazibeli bir rüzgar. Poyraz.... Dubai'nin en zengin ve itibarlı ailelerinden Zarraf'ların en büyük torunu ve varisi... Adı gibi sıcak esen güzel ve naif bir rüzgar.. Meltem...İstanbul'da kendi ayakları üzerinde durm...