"Çok pis bir oyunun içindeydik!"
Beni kim arayabilir diye düşünüyordum şu an. Ama aklıma hiç kimse gelmiyordu. Yoksa o mu arıyordu beni...
"Şey.." dedim. "Biri arıyor."
"Ee açsana o zaman kanka." dedi Barış.
"Özel numara." diye mırıldandım.
Kaan yanıma gelip oturdu. "Herkes sessiz olsun. Buse aç telefonu hoparlöre al." dedi.
"Ne diyeceğim ki?" dedim elim titrerken.
"Aç." dedi bana cevap vermiyerek.
Yeşil ışığı kaydırdım ve hemen hoparlöre aldım. "Selam prenses." dedi çocuk.
"S-sen kimsin?" dedim sesim titrerken.
"Ben mi?" dedi ve kahkaha attı. "Hani şu bileklerini kesen. Çığlık seslerine kahkahalarla gülen adam."
Gözlerimden bileklerime iki damla yaş düştü. "Neden yaptın bunu?" dedim boğuk çıkan sesimle.
Yine güldü."Seninle muhabbet edecek vaktim yok prenses." dedi.
"Niye aradın o zaman?"
"Ayık olun diyecektim." dedi ve kapattı.
Ne demeye çalışmıştı? Ayık olun? Ne demekti bu? Yine mi birimize zarar verecekti. Bir dakika bu ses bana çok tanıdık geliyor.
Evet hatırladım.
"Kaan." diyerek Kaan'a döndüm. "Geçen salça almak için aşağıya inmiştik ya kıvırcık saçlı bir çocuk bana çarpmıştı."
"Ee yani?" dedi.
"O çocuk seni aramaya çıktığımız gece bana 'git' diyen çocuk. Ölen çocuk." dedim. Sona doğru sesim kısılmıştı ve ağlamam çoğalmıştı.
"Niye o an bana söylemedin?!" dedi sinirle.
"Emin olamadım." dedim. "İşte arayan çocukla sesleri aynı."
"Hassiktir aga ya." dedi yine her zaman ki gibi Barış.
Yiğit gelip bana sarıldı ve yüzümü göğsüne yasladı. "Çok pis bir oyunun içindeyiz." dedi Kaan.
Haklıydı. Sanki bilerek seçilmiştik. İyi de biz o çocuğa ne yapmıştık? Onu tanımıyordum bile. Bana, bize yine zarar verecek diye çok korkuyordum.
"Bu çocuğu Berk'in yanında hiç gördünüz mü?" diye sordu şüpheyle Taha.
"Hayır." diyerek hepimiz cevapladık.
"Tamam kalkın o zaman." dedi ve hırkasını giyindi.
"Nereye?" diye sordu olaydan habersiz olan Arya.
"Akşam yemeği yiyeceğiz biraz sonra. Berk'i tekrardan izlemeye başlayacağız." iyi fikirdi.
İki gündür Berk ile konuşmuyordum. Aslında onu hiç görmemiştim de. Acaba gerçekten o muydu?
Lokantaya indik. Herkes yerini almıştı. Biz de gidip bir masaya oturduk. Etrafıma bakıyordum ama Berk'i göremiyordum.
Onu aramaya karar verdim. Bana numarasını vermişti ama tabi ki ben ona vermemiştim. Ararsam numaramı öğrenecekti ama olsun.
"Alo." diyerek cevaplandırdı.
"Ben Buse." dedim.
"Ha Buse. Nasılsın?" diye sordu.
"İyiyim. Sen?"
"İyi." dedi.
"Neredesin seni göremiyorum?"
"Ben yemek yemeyeceğim. Ama istersen yemekten sonra havuzda buluşalım?"
"Tamam." dedim ve kapattım.
Bizimkiler yemek yemeye başlamışlardı bile. "Havuzun orada buluşacağız."
"Niye havuz?" diye sordu Kaan.
"Ne bileyim?" dedim ve hemen yemek yemeye başladım.
Yemek yedikten sonra ben ,Kaan,Yiğit ve Barış havuzların olduğu tarafa gittik. Taha , Yusuf ve Arya'da odaya dönmüşlerdi.
"Şimdi biz seni üç bir köşeden izleyeceğiz." dedi Barış. "Ama tam olarak içeri giremeyeceğiz. Fark ediliriz."
Kafamı salladım ve havuzun olduğu yere girdim. Hiç kimse yoktu. Hem Berk'te daha gelmemişti. Duvarların arkasından dolaşarak havuzun oraya vardım.
Gözlerim korkuyla açıldı ve göz yaşlarım süzülmeye başladı. Havuz kırmızı renge bürünmüştü ve üstünde bir kız yatıyordu. Ölmüş olmalıydı.
Bağırmak istiyordum ama bağıramıyordum. Sesimi bulamıyordum. Çığlıklarım içime kaçmıştı ama göz yaşı olarak korkuyla akıyordu.
O anda havuzun diğer tarafında bir çocuk belirdi. Simsiyah giyinmişti. Siyah şapka ve maske takıyordu.
"Eserimi beğendin mi prensesim?" dedi çocuk.
Ama bu az önce ki ses ile aynı değildi. Bunu daha kalın bir sesi vardı ve ürkütücüydü. Çocuğa korkuyla bakarken çocuk bana doğru yaklaştı.
Geri adım atarken maalesef ki düştüm. Çocuk önümde durdu. O anda telefonum titremeye başladı.
'Özel numara arıyor...'
Kaan haklıydı çok pis bir oyunun içindeydik!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Katil Kim?
HororCehennemin ortasında cennettin çocukları... Karanlık da yürümekten korkmayan aydınlığın çocukları Kanlarla dolu bir semtin ortasında kalmış 7 genç. Ailelerinden herkesi teker teker kaybediyorlar. Her geçen gün nefes almakta zorlanıyorlar. Tebessümle...