Multi: Kerem
Artık acıya bürünmüştüm, gözlerimin parlayacak mecali yoktu.
Gözlerim ağlamaktan kızarmıştı ve çok sızlıyordu. Dostlarım da yoktu zaten. Yanımda olacak kimse yok şuan.
Telefonuma gelen mesajla dikkatimi oraya verdim.
Arya kuşu: Nasılsın Buse?
Ben: İyiyim. Sen?
Arya kuşu: Seni görmeye gelebilir miyim?
Ben: Tabi. Atacağım konuma gel kuşum.
Arya'ya güveniyordum. Yani yerimi onlara neden söylesin ki? Zaten Kaan'lar çalıştığım yeri bilmiyorlardı.
Yok canım Arya yapmaz öyle şeyler. Hem Arya da sinirli onlara. Diğerlerini anladım da Yusuf'a ne oluyor yani.
Bana hepsi bir sürü ayıcık göndermişlerdi. Yiğit hariç. Galiba artık onun umrunda değilim. Fake hesabıma girdim ve Yiğit'in profiline girdim.
Yeni bir fotoğraf paylaşmıştı. Hemde 15 dakika önce. Fotoğrafta; Yiğit bir kızın beline sarılmıştı. Kız da elinde pembe ayıcıkla kameraya poz veriyordu.
Bu kız kimdi acaba? Onun için önemli biridir belki ama bana hiç bahsetmemişti. Eski sevgililerini sorduğum da ise fotoğraflarını göstermişti ama bu kızı hatırlamıyordum.
Bunları düşünürken fotoğrafın altında ki yazı dikkatimi çekti.
'Hayatıma hoş geldin güzellik.'
Sevgili yapmıştı. Hem Yiğit bana güzellik derdi. Şu an kendimi çok kötü hissediyordum. Yiğit'e inanamıyordum.
Neyse umrumda değiller artık. Ya da ben öyle sanıyorum.
--------
Pastahaneye gelmiştik ve yine çok kalabalıktı. Arya'nın gelmesini bekliyordum, bir yandan da müşterilerle ilgileniyordum.
Kapıdan içeriye Arya girince yanına hızla yaklaştım ve ona sıkıca sarıldım. Daha sonra kapıdan giren 6 kişi dikkatimi çekti.
"Arkadaşlarının geleceğini bilmiyordum." dedim kaşlarımı çatarak.
"Ne arkadaşı?" dedi ve arkasını döndü. "Siz beni takip mi ettiniz?"
"Yusuf'un fikri." dedi Barış.
"Yusuf!" dedi Arya uyarıcı bir sesle.
Yiğit sevgilisini de getirmişti ve bana hiç bakmıyordu. Onunla konuşuyordu. Arkamdan gelen sesle oraya odaklandım.
"Buse kızım müşterileri masaya alsana!" dedi Berk'in babası.
"Tamam patron." dedim.
Onlar büyük bir masaya oturdular. Kaan'a bakmak istiyordum ama bakamıyordum. Onun bana baktığını hissedebiliyordum.
Siparişlerini aldıktan sonra tezgaha döndüm. Dayanamadım ve Kaan'a baktım. Gözlerini hiç ayırmıyordu.
Gözlerimi kaçırdım. "Kerem siparişleri sen götürsene." dedim.
"Olmaz canım. Onlar senin misafirin." dedi ve göz kırparak gitti.
"Gıcık." diye mırıldandım.
Gözlerim dolmaya başlamıştı. Elime tepsiyi aldım ve onlara doğru yürüdüm. Tabakları teker teker önlerine koydum.
Taha tabağını aldı ve yere attı. "Aa bu nasıl garson böyle? Düzgün koysana kızım!" diye bağırdı.
Daha sonra Barış bardağını yere attı. "Bu garson atılsın lütfen! Bir işi beceremiyor!" dedi.
Patron bize doğru yaklaştı ve ateş saçan gözleriyle bana baktı. "Kusura bakmayın efendim. İcabına bakacağız."
Gözlerimden damlalar akmaya başladı ellerime. Patron kolumu tuttu ve beni uzaklaştırdı.
"Kovuldun!" diyerek kükredi yüzüme. Önlüğümü çıkarttım ve çantamı alarak koşarak kaçtım bulunduğum yerden.
Hepsinden nefret ediyorum. Neden yapmışlardı böyle bir şeyi? Sokaklar daralırken ben yine kaçmaya devam ettim.
O kadar hızlı koştum ki ben bile farkına varamadım. Dinlenmek için biraz durduğumda kolumdan tutuldum.
Kafamı çevirdiğimde Kaan gelmişti ve diğerleri de. Yiğit ve sevgilisi hariç.
"Bırak kolumu!" diye bağırdım sokağın ortasında.
"Dinle artık lan!" diye bağırınca korktum ve daha da bir şey söyleyemedim.
Bir iki dakika sadece öyle bir birimize baktık. "Kolay mı zannediyorsun Buse? Sana bunu nasıl söyleyebilirdim? Sevdiğim kadının canından can gitmesini nasıl izleyebilirdim? Neden anlamak istemiyorsun? Canın yanmasın diye söylemedim. Anla artık. Biz hain değiliz Buse!"
Parmaklarıyla gözümdeki yaşları silmeye başladı. "Özür dilerim." diye mırıldandı ve bana sarıldı.
Dayanamadım ve bende ona sarıldım. Kokusunu özlemiştim. Böyle konuşması canımı çok yakmıştı.
"Kaan seni çok özledim." diye fısıldadım kulağına doğru.
"Bende gülüm." dedi ve boynumu öptü.
"Kardeşim kızı bir sal." dedi Barış ve Kaan'ı çekerek bana sarıldı.
Yusuf ve Taha da gelip sarılınca kendimi hiç olmadığım kadar iyi hissettim. Bir de Yiğit olsaydı ne güzel olacaktı.
"Yiğit..." diye mırıldanmıştım ki sokağa sevgilisiyle girdi. Bana doğru yaklaştı ve sarıldı.
Ona sarılmadım bile. O gitsin sevgilisinin yanına. Ona ayıcık alsın. Onu ittim. Bana şaşkınlıkla bakarken onu umursamadım ve Kaan'ın elini tutarak yürümeye başladım.
"Ne oldu şimdi?!" diye bağırdı Yiğit.
Onu umursamadım ve yürümeye devam ettik. Her zaman gittiğimiz parka gittik. Kaan çimenlere oturdu. Bende yanına oturdum ve beline sarıldım.
Kafamı göğsüne yasladım ve biraz gözlerimi kapattım. Çalan telefon huzurumu bozdu.
'Özel numara arıyor...'
"Ne var be?" dedim sinirle. Kaan hoparlöre almamı söyleyince dediğini yaptım.
"Ayıcığımı beğendin mi prenses?" dedi sert sesiyle.
"Çöpe attım." diyerek yalan söyledim.
Kahkaha attı. "Yalan söyleme prenses. Şu an ayıcık karşımda duruyor."
"Sen benim odamda mısın?" dedim şaşkınlıkla.
"Evet. Biraz kana bulasak fena olmaz." dedi.
"Sakın bir şey yapma." dedim sesim titrerken.
"Hoşçakal." dedi ve kapattı.
Ayağa kalktım ve eve doğru koşmaya başladım. Onlarda arkamdan gelmeye başladılar. Evin kapısını yumuruklamaya başladım.
Maskeli bir çocuk açtı. Hızla odama koştum. Her yer kan olmuştu ama odada kimse yoktu.
Odanın ortasına doğru yürüdüğümde arkadan kapının kapanma sesi eldi. O bana ateş saçan kahverengilerle bakarken ben korkudan dolmuş yeşil gözlerle bakıyordum ona.
Bana doğru yaklaşırken ben geri adım atmaya başladım. Elindeki kesici aleti bana doğru tuttu.
Bir şeye çarparak yere düştüm. Bu bir cesetti. Ama bu nasıl olabilirdi? Hayır hayır. Lütfen...
Artık acıya bürünmüştüm, gözlerimin parlayacak mecali yoktu.
Dudaklarımdan güçlü bir çığlık döküldü. "Anne!!"
------
Oy vermeyi unutmayın.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Katil Kim?
TerrorCehennemin ortasında cennettin çocukları... Karanlık da yürümekten korkmayan aydınlığın çocukları Kanlarla dolu bir semtin ortasında kalmış 7 genç. Ailelerinden herkesi teker teker kaybediyorlar. Her geçen gün nefes almakta zorlanıyorlar. Tebessümle...