🎶Yiğit Seferoğlu - Kendimi Bulamıyorum
"Kendimi bulamıyorum,
bir türlü anlam veremiyorum.
Ah, yana yana öldüm alevdim söndüm ışıkları göremiyorum."🖤
Montumu üzerime geçirip elimi çantama attığım anda ışık bütün koridoru aydınlatırken olduğum yerde kaldım. Şu an annemin odasında dosyalarına bakması gerekmiyor muydu?
"Doğu, nereye gidiyorsun bakalım?" Annemin kaşları hafif bir şekilde sorduğu soruyla beraber çatılırken derin bir nefes alıp dudağımın içini ısırdım. Bir haftadır resmen evden kaçarak Emir'i takip ettiğim için annemde doğal olarak nereye gittiğimi merak ediyordu ancak benim ona verecek bir cevabım yoktu. Henüz İnci'ye bile söylememişken annem birazcık tehlikeliydi. Annemle daha önce hiç bu konuları konuşmadığımız için böyle şeylere tepkisi ne olur bilemiyordum.
Biz İnci'yle bazı masum hayaller kurarak dikkatimizi daha çok birlikte kurduğumuz hayallere yöneltmiştik. Sadece ikimizde birilerinden hoşlanmamış ve bu konular hakkında pek konuşmamıştık. Tabi ki benim İnciye yaptığım istikrarlı çöp çatanlık operasyonumu saymazsak. Hayallerimize gelirsek de ben büyük bir fotoğrafçı, İnci ise başarılı bir avukat olmak istiyordu. Hatta İnci hobi olarak resim çizdiği için ilerde benim çektiğim resimleri İnci'nin tuvale döktüğü bir sergi açmayı bile hayal etmiştik. Aslında bu fikri ortaya atan ve ilk hayata geçiren İnci'ydi. Beraber girdiğimiz ilk doğum günümde benim haberim olmadan çektiğim bir resmî çizerek bana hediye etmişti. Resmin anlamı benim için çok büyüktü, annem ve babam ben 14 yaşındayken boşandıkları için babam Antalya'ya taşınmıştı. Onunla beraber ikizim Batı'da Antalya'ya gittiğinden Batı'yla yalnızca tatillerde görüşebiliyorduk ve o bile yalnızca birkaç gün ile sınırlı kalıyordu. Fotoğraf ise benim çektiğim ilk resimdi, biz daha 4 yaşındayken çevreden görerek özendiğim Batı'yla beraber olan selfie çekiminden ibaretti. O resim İnci'nin marifetli parmaklarında o kadar güzel bir hal almıştı ki. Belki hayatım boyunca aldığım en özel, en değerli hediyeydi benim için.
Batı kafayı sağlıkla bozmuş, işi gücü spor ve sağlıklı yaşam olan herifin tekine dönüşmüştü. Spor lisesinde okuduğu için ilk başlarda bu takıntısı normal gelse de artık fazla abarttığını düşünüyordum. Çok ciddiyim akıllı telefonu bile kullanmaya yeni yeni başlayan aptal bir kardeşe sahibim.
Annem benim sessizliğimden bir tuhaflık olduğunu anlamış olacak ki sesli bir şekilde nefesini dışarı verip yanıma kadar geldi.
"Doğu eğer yine saçma sapan mahallelere gidip oradaki insanları çekmeye başladıysan-"
"Anne!" Sözlerini kesip gözlerimi devirerek söylendiğimde annemin eli benimkinin üzerine geldi.
"Doğu lütfen yapma, başına bir şey gelecek diye ödüm kopuyor." Evet, bir aralar sokak sokak dolaşarak toplumun it, kopuk diye adlandırdığı insanların fotoğraflarını çekiyor, karşılarına oturarak onlarla sohbet ediyordum. Kimisi gerçekten it, kopuk insanların tekiyken büyük bir kısmının anlatsa film olabilecek hikayeleri vardı. İşte tam o zaman anlamıştım aslında asıl normal olanının normal olmamak olduğunu. O zaman anlamıştım aslında her çöküntünün, harabenin bir hikayesi olduğunu. O zaman öğrendiklerim çekmişti beni belki de bu yabani çocuğa. Tabi şimdi madem böyle düşünüyorsun o zaman çocukla neden dalga geçtin diyenleriniz vardır, ona da hemen cevap vereyim. İlk sınıfa dünyanın en havalı çocuğu edasıyla girmiş, kötü çocuk tavırlarıyla kendini tanıtmıştı ve ben oldum olası götü kalkık insanlardan nefret ederdim. Üstüne bir de Enes onunla tanışmaya gittiğinde ismini bile nerdeyse zor söylemiş, sözleriyle Enes'i neredeyse pişman etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yolun Sonu
ChickLitBir sözden, bir yazıdan, bir bakıştan beklentiye girmek çok mu çocuksuydu? Zaten hep her şey böyle başlamaz mıydı? Biri gelirdi ve bir şey söylerdi, bir bakmışsın hayatında. Başka biri gelirdi bakardı sadece, uzunca bakardı ve için kıpır kıpır olurd...