🎶Sarp Kumlu - Dalga Seslerinde
"Sen elini ver bana,
benim gözlerim sende,
kim ne derse desin.
Martılar çığlık atarken,
öp beni, dalga seslerinde."🖤
Yanağımın içini ısırarak yüzüne bakmaya devam ettim. Bir süre yalnızca ona bakarak hislerini tahmin etmeye çalıştım ama olmuyordu. İçinde ne yaşıyorsa dışında o kadar yaşamıyordu sanki. Biliyordum içi yangın yeriydi, asla susmayan milyonlarca ses, kulaklarında çınlayan kalp atışı, güçlü olmaya çalışan ama bir o kadar da üzgün olan bir çocuğun çığlığı. Hepsi onun içindeydi ancak bir tanesine bile denk gelmek imkansızdı yüzünde. Bakışlarında bile bir şeyler gizlediği açık olmasına rağmen söylediklerini anlayabilmek için yalnızca Emir'in dilini bilmeniz gerekiyordu ve ne yazık ki ben o dilin çok acemisiydim.
"Seni ne sandığımı düşünüyorsun ki? Tutturmuşsun bir 'ben sandığın gibi biri değilim' durmadan söyleyip duruyorsun." Sessizliğimi bozdum, onun bana bakmayan gözlerinin içine bakarak konuştuğumda bu sefer sessiz kalan o oldu. Söyleyecek bir şeyi yok muydu yoksa vardı da bana söylemeye mi gerek duymuyordu?
Derin bir nefes aldığını gördüm, iç çeker gibi, içindeki yangını çektiği nefesle söndürmek ister gibi. Ama işe yaramadığını yangının alev alev yanmaya devam ettiğini biliyordum çünkü saklıyordu benden yangınını. İzin vermiyordu söndürmesine yardım edeyim, bir kere de ben su dökeyim oraya. Gerçi o yangına ne kadar su gerek onu da bilmiyordum ya, umurumda da değildi zaten. Ben gerekirse günlerce, aylarca taşırdım o suyu sırtımda. Yeter ki bana açsın kendini, yeter ki kaçmasın benden. Ama biliyordum ki bu kadar kolay olmayacaktı benim varlığıma emin olmak, kabullenemeyecekti, onunla dalga geçtiğimi düşünecekti ve düşünüyordu da zaten. Kim birkaç hafta önce tanıdığı birinin hayatına balıklama atlardı, ben atlardım. Eğer o hayat Emir Pınar'ın hayatıysa bir an olsun düşünmeden atlardım ben o hayata.
"Bak Emir eğer bana numaranı vermezsen sabahın beşinde gelir basarım evini. Hiç durmadan başının etini yerim, evini dağıtırım." Bir süre düşünür gibi yaptıktan sonra devam ettim sözlerime.
"Hatta nereye gidersen peşinden gelirim, bir yere gitmezsende ben peşimden sürüklerim seni." Pes etmeye asla niyetim yoktu, o numara ya alınacak ya alınacaktı. Başını resmen 'sen akıllanmazsın' der gibi iki yana salladığında aynı zamanda da bitmiş olan sigarasını aşağı doğru bıraktı. Ardından hızla ayağa kalkıp yangın merdiveninin içeri giren kapısına yöneldiğinde vakit kaybetmeden peşinden ilerledim. Koridorda yan yana yürümeye başladığımızda içimde huzur verici bir his oluştu."Biraz ders dinle." Beklemediğim cümle karşısında gözlerim Emir'e kaydı ağırca. Benden uzun olduğundan ayakta olduğumuz zamanlarda başımı biraz yukarı kaldırmam gerekiyordu yüzünü görebilmem için.
"Deniyorum zaten." Alt dudağımı aşağı doğru sarkıtıp yeniden önüme döndüm. Emir'de yukardan yukardan bana baktıktan sonra ellerini cebine sokup kendi kendine bir şeyler mırıldandı ama anlayamadım.
~
Elimde su bardağımla mutfak masasının sandalyesine attım kendimi. Nerden de demiştim sabahın beşinde kapına dayanırım diye. Siyah çizgili pijamamın cebinden telefonumu çıkarttım. Telefonun ışığı karanlık mutfağı olabildiğince aydınlatırken gözlerimi kısarak baktım ekrana.
4.17
Hava daha aydınlanmamış, tek bir ses yoktu dışarıda ve aptal ben dün söylediğim şeyin altında kalmamak için ayaktaydım. Annem gece başını dosyalardan zor kaldırdığı için uykuya yeni dalmış sayılırdı. Muhtemelen şu an ayakta olduğumu görse kıyamet kopacak falan sanar namaz kılmaya başlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yolun Sonu
ChickLitBir sözden, bir yazıdan, bir bakıştan beklentiye girmek çok mu çocuksuydu? Zaten hep her şey böyle başlamaz mıydı? Biri gelirdi ve bir şey söylerdi, bir bakmışsın hayatında. Başka biri gelirdi bakardı sadece, uzunca bakardı ve için kıpır kıpır olurd...