🎶İkilem - Geçemem Senden
"Ah görebilsen bir bilebilsen
Ne haldeyim anlayabilsen
Tutuşup yansa bütün şehir
Kül olurum geçemem senden."🖤
İhtiyaç kelimesi artık duymaktan en çok hoşlandığım kelimeydi. Emir Pınar'ın sözlüğünde bu kelime sevmek anlamında kullanılıyordu. Onun dudaklarından çıkan 'seni seviyorum' cümlesinden çok daha değerliydi 'sana ihtiyacım var' ve bunu yalnızca onun kendini açtığı insanalar bilebilirdi. Kısacası ihtiyacı olduğu insanlar.
Ben o insanların içine girmeyi başardığım için içim içime sığmıyor. Kalbim yuvasından çıkıp gidiverecekmiş gibi hızlı çarpıyor. Gözlerim her yerde onu arıyor. Kulaklarım adını dahi duymaya can atıyordu. Ben bu yabani yakışıklının delisi olmuştum ve halimden de gayet memnundum.
Bu günlere gelebilmek için hiç yapmam dediğim şeyler yapmış, söylemem dediğim şeyler söylemiştim. Ona olan çekinmeden attığım adımlarım içten içe beni bile şaşırtırken bir şekilde ona ulaşmamı sağlamıştı. Şu an ona sarılıyor ve gözlerinin içine bakıyordum. Canım istediğinde onu görebiliyor, özlediğimde konuşabiliyordum. Onun karşısına çıktığım ilk gün tüm bu olanların yaşanması imkansız gibi görünse de çıktığım bu yol bir şekilde şekil almış ve bizi buraya getirmişti. Ben iyi ki çıkmıştım o yola, iyi ki 'siktir git' dediğinde gitmemiş kapısına dayanmıştım.
"Emir." Hafif tiz çıkan sesimle birlikte Emir tıpkı benim gibi karşılık verdi.
"Doğu."
"Emir."
"Doğu." İsmini söylemeyi sevdiğim için defalarca bu döngüyü ilerletebilirdim ama başka bir zamana saklamaya karar verdim. Günler ve Emir'ler çuvala girmedi ya istediğim her gün istediğim kadar seslenebilirdim ona.
"Bu gün okula gitmesek, böyle kalsak gün boyu. Olmaz mı?" Yeniden yumduğum gözlerimdeki acı hafifçe yüzümü buruşturmama sebep olmuştu. Gözlerimi kapatırken bile canım acımıştı resmen.
"Maalesef takıntılı, bu gün coğrafya ve felsefe sınavımız var." Söylediği şeyle aldığım nefesi sesli bir şekilde dışarı verdim. Dün birkaç tane özet videosu izlemek dışında sınav namına hiçbir şey yapmamıştım. Normalde hep İnci bize önceden çıkarttığı kısa notları atardı ve onları ezberleyerek sınava girerdim. 55-65 bir şeyler alır dersten kalmazdım, fazlasında da gözüm yoktu ama bu sefer onu bile yapmamıştım. Gerçi bu sefer İnci de not atmamıştı orası ayrı.
"Ama daha senin alarmın bile çalmadı demek ki saat sekiz bile değil. O yüzden biraz daha böyle kalabiliriz."
"Hayır, kalamayız." Emir'in söylediklerini duymamla kollarımı gevşeterek hafifçe geri çekildim ve direk yüzüne baktım.
"Alarm çaldı ama ben sen biraz daha uyu diye kapattım. Muhtemelen saat sekiz buçuğa geliyor." Bunları söylerken aynı zamanda da yüzüme düşen saçlarımı nazikçe kulağımın arkasına iliştirdi. Ardından yüzünü bana biraz daha yaklaştırarak dudaklarını sol gözümün üzerine bastırıp hafif bir öpücük bıraktı ve hiç beklemeden aynı şekilde sağ gözümü de öpüp geri çekildi."Gözlerin çok şiş Doğu, tüm gece ağladın." Sesi o kadar yumuşak çıkıyordu sanki yeniden ağlamamdan korkuyor ve bunun olmaması için en ufak şeylere bile dikkat ediyor gibiydi. Öylece kahve gözlerine bakmayı sürdürdüm bir süre. Nasıl bu kadar düşünceli? Nasıl bu kadar nazik? Sahiden nasıl bu kadar kusursuz olabiliyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yolun Sonu
ChickLitBir sözden, bir yazıdan, bir bakıştan beklentiye girmek çok mu çocuksuydu? Zaten hep her şey böyle başlamaz mıydı? Biri gelirdi ve bir şey söylerdi, bir bakmışsın hayatında. Başka biri gelirdi bakardı sadece, uzunca bakardı ve için kıpır kıpır olurd...