Merhaba 👋
Dün geceden bu yana bu bölümle uğraşıyorum.Saat üçte uyuyup beşe alarm kurdum ve şuan saat sekize gelmek üzere.Sonunda tamamlayabildim.
Umarım beğenirsiniz.Umarım benim yazarken aldığım zevki sizde okurken alıyorsunuzdur.💜
Şu oy butonunu parlatır mısınız önce🤍
Harf hatalarını mazur görün lütfen😔
İyi okumalar💖
Yeni bölüm duyuruları ve buluşacağımız yeni kitaplar için hesabımı takip edin birtanelerim❤
Başlamadan şu küçük yıldıza ⭐ basmayı unutmayınız lütfen ve bolca yorum gönderiniz🌼
®®
İlk kez bu kadar güven ve ilk kez bu kadar kimsesiz olduğum etiketinden kaçma, sanırım abimin kolları arasında uykuya dalmam ve başıma konan küçük öpücükle gözlerimi araladığımda kahvaltı etmek için beni mutfağa beklediğini söylemesiydi...
Annemin ölümünden bu yana onunla tek bir kez bile abi kardeş olarak değil yan yana gelmek, konuşma fırsatını bile bulamamıştım.
Ama gel gör ki bunu yapabilmemiz için babamın ölmesi gerekiyormuş.
Yavaşça ayaklarımı sallandırdığım yatakta onun dolabına yeltenişini izlerken, hızla askılıktan alarak elinde buruşturduğu siyah fermuarlı hırkayı bana fırlattı ve burukça gülümsedi. "Giy şunu, ev biraz soğuk"
Gülümseyerek elinden aldım.
Üzerime giyindiğim hırkayla onun mutfağa gidişini izlerken bende adımlarımı odama yöneltip, pembe pon pon detaylı peluş pandufu ayağıma geçirdim ve banyoya yönelttiğim ayaklarımla önce saçlarımı gelişi güzel dağınık bir topuz yaparken, yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçalayarak mutfağa yöneldim. Abim ise çoktan hazırlamış olduğu mutfak masasına oturmuş, ince belli bardaklara o kan kırmızısı çayı boşaltmakla meşguldü.
-"Günaydın" dedim adımlarımı mutfak masasında keserken, masaya çekilen üçüncü sandalye ve üçüncü servis tabağıyla yalnız olmadığımızı anladım.
-"Misafir mi var?" Usulca doldurduğu bardağı önüme alırken, gözlerimi üzerinden de ayırmadım.
*"Misafir sayılmaz artık. Emre gelecek poğaça simit al gel dedim de ortalık ta yok. "
Daha ismi geçer geçmez üzerime yerleşen tedirginlikle irkildiğimde dün akşamki söylemleri ve dudağım üzerine bıraktığı dudaklarıyla, her ne kadar ben çözümü kaçmakta bulduysamda bunun akıllıca olmadığının farkındaydım.Neredeyse çocukluğumun hepsini berarber yaşadığım ve bu güne kadar her ne yaşamış olursam olayım bana sürekli kol kanat gelmekten çekinmemiş, değil elimden tutmamak tüm problemlerime ilk önce o koşmuştu.
Kimi zaman bunu benden önce bile yapmıştı.
Amma ve lakin bana karşı beslediği duyguların bu ölçüde değişik ve farklı olduğunu, ister saflık deyin isterse körlük ama daha önce hiç fark etmedim.
Konuşmasına bile izin vermeden sadece susmasını söyleyip odadan çıkmasını istemem hem Aral'a ihanet ediyormuş gibi hissettmem, hemde çalan telefonla Aral ismini gördüğümdeki tedirginliğe bağlıyordum.
Elime aldığım bardağı dudağıma bırakıp bir yudum almaya yeltenişim, çalan kapıyla tedirgin bir hal almış ve ne kadar stres yaptığımıda düzensizce dilimi yakan sıcak çay sonrası fark ettim. Abim yerinden doğrulup adımlarını dış kapıya yönelttiğinde, kulağıma dolan selamlaşma faslıyla ikisinin adımları mutfağı bulurken, yüzüne bakma gereksinimi bile duymadan sadece hoş geldin demekle yetindim. Ya da sadece bunu demeyi doğru buldum kendimce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAL(+18)
ChickLitGerilen çenesi ve hızlı hızlı aldığı nefeslerle tenimi keşfe çıkıp belime indiğinde kısa bir süre duraksadı "Beni uyuşturduğun halde sana her geçen gün biraz daha ihtiyaç duymam akıl kârı değil." Çekemediğim nefeslere bir de boğazımda takılıp kalan...