LV

333 36 21
                                        

Bir saate yakın süren dönüş yolunda elim sürekli telefona gidiyordu. Onu aramak sesini duymayı deli gibi istiyordum ama duyduğum anda her şeyin tepe taklak olacağını da biliyordum. Gel diye diyecekti ve ben direksiyonu döndürüp yanına sürecektim. Kendime engel olmam gerekiyordu. Bunun altından başka türlü kalkamazdım.

Orman yoluna girdiğimde derin bir nefes aldım. Saat sabah dokuzdu. Evde olan herkesin uyandığını düşünüyordum ve bu direksiyonu geri döndürmem için bana bir sebep daha veriyordu. Böyle nereye kadar gidecekti? Her evden çıkmak istediğimde kapının önünde Jiyong ile bağıra bağıra kavga etmem mi gerekecekti? Her seferinde ona açıklama yapmamı mı isteyecekti?

Büyük demir kapının önüne geldiğimde kapı yavaşça açıldı. Biraz daha ilerleyerek durdum. Araba anahtarını almadan inecekken kapımın açıldığını fark ettim. Adamlardan biri inmem için kapımı açmıştı. Telefonumu alarak arabadan indiğimde bana başıyla selam verdi. Yıllardır Jiyong'un yanında olan biri olarak onun emri altındaki adamların çoğunu tanıyordum ama bu adamlar tanıdığım adamlar değildi. Farklı kişilerdi. Bu kadar insanı nereden bulmuştu.

Eve doğru yürürken hiç acele etmedim. Acele etmemi gerektiren hiçbir şey yoktu. Kapının önüne geldiğimde kapıyı çalmak zorunda olduğumu fark ettim. Bu beni daha da rahatsız etse de yapacak başka bir şey yoktu. Kapıyı çalmak için elimi kaldırdığımda kapı ben daha çalmadan açıldı. Jiyong'u gördüğümde gülümseyerek bana baktı. 

"Geldiğini camdan gördüm." Kapıyı sonuna kadar açtı. "Hoş geldin."

Ona cevap vermeden eve girdim. Nasıl her şey normalmiş gibi davranabiliyordu? Sanki mutlu mesut bir aileymişiz gibi davranmaktan ne zaman vazgeçecekti?

Eve girdiğimde arkamdan kapıyı kapattı. Hiçbirini görmek istemiyordum. Uzun bir süre daha odadan çıkmak istemiyordum. Yanından geçecekken bana uzattığı beyaz kutuyu görmem ile durdum. Ona baktığımda kutuyu gösterdi. "İlaçların." dedi. "Doktorundan senin için temin etmesini istedim."

Gözlerimi kırpıştırdım. Bu hastalığımı onlardan aldığım gerçeğini umursamamaya çalışarak elindeki kutuya alarak paltomun cebine koydum. Bu konu asla onunla konuşmak istediğim bir konu değildi.

"Gel." Eliyle salonu işaret etti. "Görmeni istediğim biri var." 

O önden ilerleyerek salona girdi. Arkasından ilerlerken kaşlarımı çatmadan edemedim. Salonun girişinde durduğumda geri kaçmamak için kendimi zor tuttum. Sanırım bu bir ilkti. En azından benim hatırladığım kadarıyla öyleydi.

Sözde ailemizin bütün üyeleri ilk defa aynı yerdeydik. Babam ayakta telefonuyla konuşuyordu. Jay ise geniş koltukta oturuyordu ama yalnız değildi. Annem olan o kadının hemen yanında oturuyordu. Ona baktım. Son gördüğümden daha kötü haldeydi. Yavaş yavaş ölüyordu. Ölümlerin en acısı kesinlikle buydu.

Jiyong ise salonun girişinde durmuş bana bakıyordu. Ne yapmamı bekliyordu? Koşarak boyunlarına atlayıp sarılmamı mı? Salona girmeden onlara baktım. O an hayatımda bana en çok zarar veren insanların hepsinin aynı odada olduğunu fark ettim. Her birine baktığımda bana yaşattıkları aklıma geliyordu ama hepsinin tek bir ortak yanı vardı. O anlarda hissettiğim tek bir duygu vardı. Korku. Onlardan korkuyordum. Yalan değildi. Annem bana her vurduğunda ondan o kadar korkardım ki ağlayamazdım bile. Ağlarsam daha çok vuracağını daha çok canımı acıtacağını düşünürdüm. Jay'e sırf yalvarmamak için, onu mutlu etmemek için korkmadığımı belli etmemeye çalışmıştım ama deli gibi korkuyordum. Jiyong zaten en kötüsüydü. Onunla olan zamanları düşünmek bile istemiyordum. 

even if i die | namjenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin