XX

489 58 32
                                        

"Şimdi ne yapıyoruz?"

Namjoon ile göz temasını bir süre daha kesmeden ona baktım. En sonunda geriye bir kaç adım atarak çekildim. Arabanın içinde ki Joy ve Rosé işaretimle araba farlarını kapattılar ve bizi tekrardan karanlığa gömdüler.

Benim burada olduğumu görmesini istemiştim ve yüz ifadesini gördüğüm de buna gerçekten değdiğini anlamıştım. Sehun'a dönerek sorusunu yanıtladım. "Geri çekiliyoruz ve Jiyong'un beni araması bekliyoruz."

Geç olmadan buradan gitmeliydik. Namjoon'un şu an sinirden kudurduğuna emindim. "Jiyong seni neden arasın ki?"

Sehun'a tekrar bakarak gülümsedim. "Arayınca anlarsanız."

Başka bir şey sormadıklarında herkes kendi arabasına yöneldi. Lalisa ve Rosé de benim arabama bindiğinde vakit kaybetmeden arabayı çalıştırdım. Arkamızdan da Junmyeon ve Minseok da kamyonlara bindiğinde yola koyulduk.

Tahminimce Namjoon'un Amerikalılardan kurtulması uzun sürmeyecekti. Onunla bunun için elbet yüzleşecektim ama ayağıma gelmesini bekleyecektim.

Depoya döndüğümde Junmyeon ve Minseok silah dolu olan kamyonları olabildiğince uzaklaştırmışlardı. Namjoon buraya geldiğinde hırsını bizimkilerden çıkarmasın diye onları göndermiştim. Beni biraz zorlamışlardı ama sonunda ikna olarak gitmişlerdi.

Duvarda asılı olan saatle dakikalardır bakışıyordum. Oturduğum koltuktan ayağa kalkarak ceketimi çıkardım. Topuz yaptığım saçlarımı da açtım. Etrafıma bakarak dikkatimi dağıtacak bir şeyler aradım. Namjoon gelecekti, bunu biliyordum ama ne zaman geleceği meçhuldü.

Ellerimin terlediğini fark ettiğim de pantolonuma sildim. Ondan korkmuyordum ama sinirli olmadığı anlarda bile bakışları insanı geriyordu. Şimdi ise sinirden kudurduğuna emindim.

Bir bardak su almak için mutfağa yürüdüğümde dışardan gelen güçlü fren sesiyle olduğum yerde durdum. Saniyeler sonra deponun kapısı gürültülü bir şekilde açıldığında bir adet bana silah doğrultan Namjoon'u gördüm.

"Şu an tetiği çekmemem için bir sebep söyle."

Düşünüyormuş gibi yapıp bir elimi çenemin altına götürdüm. "Jiyong da seni öldürür?"

Samimiyetten uzak bir şekilde güldü. "Emin ol teslimatın gerçekleşmediğini öğrendiğinde zaten beni öldürecek. O yüzden kaybedecek pek bir şeyim yok."

Gülerek ona bir kaç adım yaklaştım. "Beni fazla hafife aldın."

"Seni hiçbir zaman hafife almadım küçük." O da aynı şekilde bana yaklaştı. "Sadece benim işimi değil Jiyong'un işini de bozdun. Buna sessiz kalacağını mı düşünüyorsun?"

Silahı indirmemişti. Hala sabit bir şekilde bana doğru tutuyordu. Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Ne yapacaksan yap. Senin keyfini bekleyemem."

Bir kaç dakika sessizce durduktan sonra silahını indirdi. "Korkmadığını göstermeye mi çalışıyorsun?

Sesli bir şekilde gülerek ona baktım. Daha demin kalktığım koltuğa oturarak bacak bacak üstüne attım. "Bunu kanıtlamama gerek olduğunu düşünmüyorum. Zaten senden korkmuyorum."

Bana bir süre baktıktan sonra yavaş hareketler ile karşımda ki koltuğa oturdu. "Boyundan büyük işlere burnunu sokuyorsun küçük."

Tekrardan gülerek etrafa baktım. Silahımı yanıma almayı unutmuştum. Belki bir umut buralardadır diye etrafa göz gezdiriyordum. Beni vurmayacağını biliyorum diyerek kendimi kandırmayacaktım. Ne yapacağı belli değildi. Bu yüzden kendimi koruyacak bir şeye ihtiyacım vardı.

even if i die | namjenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin