"Neden siktiğimin telefonunu açmıyorsun Jennie?"
Namjoon'a baktım. Bana adımla seslendiği zamanlardan nefret ediyordum. Ufak bir ayrıntıydı ama bundan hoşlanmıyordum. "Küfür etme."
"Neden siktiğimin telefonunu açmıyorsun?" Uyarımı umursamadan sorusunu tekrarladığında bende onu umursamadım. Jackson'a döndüğümde sırtını duvara yaslamış sırıtarak bize bakıyordu.
"Evli çiftler gibi tartışmanız gözlerimi yaşarttı."
Ona yaklaştım. "Flash bellek nerede?"
Bildiğimiz şeyleri söyleyerek onu bilgilendirmek istemiyordum. Flash belleği bulamamış olabilirdi. İçinde neler olduğunu bilmiyor olabilirdi. İlk önce bunun kesinliğini öğrenmeliydim.
"Neden onu istiyorsun?" Sessiz kaldığımda omuz silkti. "Nerede olduğunu bilmiyorum."
"Yalan söyleme."
Samimiyetten uzak bir şekilde güldü. "Seni inandırmak zorunda değilim."
"Onu neden arıyordunuz?" Bütün soruları ben sorarken Namjoon benden birkaç adım uzakta durmuş gözlerini Jcakson'a dikmişti. Ona zarar vermek istiyordu ama bunun için sıraya girmeliydi.
"Flash belleği Jiyong'un," Durarak güldü. "Abinin sizi gönderdiği görev için aramıyor muydunuz? Artık onun için iş yapmayı bıraktığını sanıyordum."
Konuşmak için ağzımı açtığımda buna engel oldu. "Tabii az önceye kadar böyle düşünüyordum çünkü yukarıda bir aile buluşmasına şahit oldum."
Arkama dönüp Namjoon'a bakmama gerek yoktu. Bakışlarının bu cümleden sonra bana döndüğünü hissedebiliyordum.
"Sizi yan yana görene kadar fark etmemiştim ama onlara çok benziyorsun."
"Kapa çeneni." Daha fazla onlarla ilgili bir şey duymak istemiyordum. Sadece bu işi halledip buradan çıkmak istiyordum. "Flash belleği neden arıyordunuz?"
"Neden merak ediyorsun?"
Derin bir nefes aldım. Ondan öğrenmem gerekenleri öğrenene kadar nefes alması gerekiyordu ama her soruma soruyla cevap vermesi beni çok zorluyordu. "Soruma cevap ver."
"Her istediğinin her zaman olmasını bekleyemezsin Jennie."
Omzumun üstünden Namjoon'a baktığımda bakışlarının Jackson'ın üzerinde olduğunu gördüm. Ona gözünden daha önce sadece bir kere gördüğüm bir nefretle bakıyordu. Sadece Jay'e böyle baktığını görmüştüm. Saf nefretti bu.
"Kardeşimi öldürdün." Jackson'a döndüm. Gözleri Namjoon'un üstündeydi. Lay'den bahsediyordu.
"Kardeşini öldürdüm." Namjoon bunu sesinde en ufak bir duygu olmadan söylediğinde vücudumun kısa bir anlığına titrediğini hissettim.
"Peki," Kafamın hemen arkasında hissettiğim sertlikle duraksadım. Anında bakışlarım Namjoon'a döndü. "Bende onu öldürsem?"
Namjoon bir an konuşamadı. "Seni öldürmem. Ta ki bana ölmek için yalvarana kadar."
O da silahını Jackson'a çektiğinde nefesim titredi. "İndir silahını."
Jackson hızla kolumdan tutarak beni kendine çektiğinde elinden kurtulmaya çalışmıştım ama o benden hızlı davranmıştı.
"Dokunma ona." Namjoon silahının emniyetini indirdiğinde gelen sesi net bir şekilde duyuldu.
"Bu yüzden aşkın boktan bir şey olduğunu düşünüyorum. Sen," Silahıyla Namjoon'u gösterdi. "Ondan önceki seni çok net hatırlıyorum. Adın herkesin ağzındaydı. Güçlüydün, kendinden emindin, kimseye taviz vermezdin. En önemlisi zaafın yoktu ama o hayatına girdi. İşte o zaman senin gücün bitti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
even if i die | namjen
Fanfiction"Bugün yaptığın şey savaş sebebi biliyorsun değil mi?" Cevap vermeden öylece durdum. Söyleyeceklerinin devamını bekledim. "Ve sen bu savaşı çoktan başlattın, küçük." Elini belimden çekerek son kez bile bakmadan benden uzaklaştığında bir an boşlukta...