XXI

533 55 45
                                        

Gecenin Öfkesine ulaştığımda arabamı belli olmayacak bir yere park ettim. Namjoon'u şimdiye buraya bir yere atmışlardır diye düşünüyordum.

Kimsenin beni tanımaması için arka koltukta her ihtimale karşı duran siyah şapkaya uzanıp elime aldım. Arabadan inerek kilitledim. Bir yandan yürürken bir yandan da şapkayı kafama takmaya çalışıyordum.

Ne düşünerek buraya gelmiştim bilmiyordum ama buradaydım. Namjoon'a yardım etmeye gelmiştim. Bu düşüncem ile kendi kendime güldüm. Bu günleri de görecektik demekti. Daha saatler önce bana silah doğrultan adamı şu an kurtarmaya çalışıyordum. Ne ironi ama.

Arabadan yeterince uzaklaştıktan sonra etrafta bulunan sokak aralarına bakmaya başladım. Gecenin dördü falandı. Benim şu an eve gitmiş, sıcak yatağımda uyuyor olmam ya da en azından burada olmamam gerekiyordu.

Yürüdüğüm yoldan sağa dönerek başka bir sokağa girdim. Gecenin Öfkesi ve etrafı pek tek başına gidilecek yerler değildi ve ben bu saatte tek başıma buradaydım. Gerçekten delirmiş olmalıydım.

Sokakta biraz daha ilerledikten sonra buradan da bir şey çıkmayacağına karar vererek sokaktan çıkmak için arkamı döndüm. Birkaç adım atmıştım ki duyduğum inleme sesi ile durdum.

Cebimden telefonumu çıkarttım. Telefondan feneri açmam ile sokak az da olsa aydınlandı. Tekrar inleme sesi geldiğin de ilerde duran çöp konteynerlerinin olduğu yere doğru yürüdüm. Yaklaştığımda yerde çöplerin içinde yatan Namjoon'u görmem ile daha fazla ilerleyemedim.

Jiyong bunu yapmış olamazdı. Bu çok fazlaydı. Bilinci kapalı olduğu çok belliydi ve kim bilir kendine ne zaman gelecekti. Bıraktığı sokağa ise sarhoşlardan başka kimsenin uğradığını sanmıyordum. Onun en güvendiği adamı olduğunu söylüyordu ama onu getirdiği hâl ortadaydı

Ona biraz daha yaklaşıp nefesini ve nabzını kontrol ettim. Ölmüş olmasına şu durumda çok şaşırmazdım. Kesik kesik nefes alıyordu ama yine de nefes alıyordu.

Jiyong'un ona bunu yapacağını hiç düşünmemiştim. Tamam dövmesi veya dövdürmesi ihtimaldi ama böyle bir yere onu bırakması çok fazla geliyordu.

Onu bu şekilde arabaya taşımam imkansızdı. Gruptan yardım da isteyemezdim. Ona yardım ettiğimi bile bilmemelilerdi. Hatta ona yardım etmemeliydim ama şu an buradaydım ve onu buradan nasıl çıkaracağımı düşünüyordum.

Aklıma gelen şey ile ayağa kalkarak arabama doğru koştum. Arabama taşıyamıyorsam arabamı buraya getirebilirdim. Arabama ulaşarak, bindim. Olduğu sokağa doğru sürdüm.

Sokağa girerek onu bindirebileceğim şekilde arabayı durdurdum. Yüzü tanınmayacak durumdaydı. Kim bilir ne zaman iyileşirdi. Benim yüzümden bu hâlde olduğu aklıma geldikçe kendimi daha da kötü hissediyordum. Böyle olacağı hiç aklıma gelmezdi.

Arabanın onun olduğu taraftaki kapısını açtım. Yere eğilerek kafasından ve sırtından tutarak dikleşmesini sağladım. Tek kolunu kaldırarak kendi omzuma attım. Beline sarılarak ayağa kaldırmaya çalıştım. Ayağa az da olsa kaldırabildiğimda arabaya doğru ilerledim.

Uzun uğraşlar sonucu arka koltuğa yatırdığımda derin bir nefes aldım. Göründüğünde çok daha ağırdı. Kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna ilerledim. Ondan önce bagajı açarak siyah küçük yastığı aldım. Başına yakın olan kapıyı açtım. Kafasını yavaşça kaldırıp, kafasının altına yastığı koydum.

Bunu neden yaptığımı bilmiyordum. Zaten neden burada olduğumu bile bilmiyordum.

Arabamın kapısını açarak bindim. Arabayı çalıştırarak ısıtıcıyı açtım. Üstünde sadece beyaz kısa kollu tişört vardı ve hava eksi derecelerdeydi.

even if i die | namjenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin