Olduğum yerde hareketsiz kaç dakika kaldım bilmiyorum ama bölge liderinin arkamda ki nefesini hissetmem ile kendime geldim. Ona dönerek yüzüne baktım. O ise benim az önce ki halim gibi yatağa odaklanmış bakıyordu. Yüzü maske yüzünden belli olmuyordu ama belli olsa bile yüz ifadesinden bir şey anlayabileceğimi sanmıyordum.
Bana doğru bakarak kafasıyla odanın dışını işaret ettiğinde arkasından ilerleyerek koridora çıktık. "Karşı odada eşi var. Sen onu hallediyorsun, ben ikisini hallediyorum. Anlaştık mı?"
Cevap vermemi beklemeden çocuk odasına yöneldiğinde kolunu tutarak onu durdurdum. "Ailesi işin içinde yok." Plan en başından beri Min Joon'du. Jiyong öyle istemişti ve benim onun isteğinin dışında bir şey yapmak gibi bir niyetim yoktu. "Min Joon'u bir şekilde ordan alıyoruz ve sadece onu hallediyoruz."
Bütün vücudunu bana döndürerek önümde durdu. "Onu uyandırmadan yataktan nasıl çıkarmayı düşünüyorsun peki?"
Bunu tabiki de düşünmüştüm. Buraya gelmeden önce her şey planlanmıştı. Gülerek ona baktım. "Belli ki beni tehdit etmekten planı dinlememişsin."
Yanından geçerek çocuk odasına yürüdüm. Kapıyı aralayarak içeri baktım. Hala aynı pozisyonda uyuyorlardı. Bölge liderine ne yapacağımızi söylemek için dönüceğim an kafamda hissettiğim baskı ile olduğum yerde durdum.
Arkamda ki kişi titrek nefesler alarak kafama silahı dayamaya devam etti. Ellerinin titrediği çok belli oluyordu. Çünkü silah sürekli kafamın üstünde titriyordu. "Eğer, " derin nefes olarak konuşmaya devam etti. "Eğer hareket edersen tetiği çekerim."
Bir kadın olduğunu o zaman anladım. Ev de Min Joon'un eşinden başka kimse yoktu. Arkamda ki kadın büyük ihtimalle Min Joon'un eşiydi. Kafamı sallayarak onu onayladım. Ani tepki verip onu korkutarak aptalca bir şey yapmasını istemiyordum.
"Siz kimsiniz ve neden burdasınız?" diye sorduğunda kolumdan tutmuştu yavaş adımlarla odadan çıkıyorduk.
Cevap vermeden sadece durduğumda kafamdaki silah baskısı biraz daha arttı ama hala titremeye devam ediyordu. "Sana bir soru sordum. Cevap ver hemen."
Derin nefes alarak arkama dönerek kadına baktım. Sarı saçları topluydu, üstünde sadece gri saten gecelik vardı. En fazla otuz beş yaşındaydı. Kahverengi gözleri ağlamaktan kızarmıştı ve vücudu tir tir titriyordu. Maskemi indirmeyi bir an için düşünmüştüm ama yüzümü görmesi benim için iyi olmayabilirdi.
"Senden ilk istediğim şey silahı indirmen." diyerek sakin bir ses tonuyla konuştum. Onu sakinleştirmem gerekiyordu. "Kimsenin zarar görmesini istemezsin değil mi?"
Gözlerini kırpıştırarak bana bir süre baktı. Daha sonra silahı iki eliyle daha sıkı tutarak alnıma dayadı. Bu alnıma baskısını hissettiğim ilk silah değildi ve sonuncu da olucağını sanmıyordum.
"Bak eğer silahı indirmezsen pişman olucağın şeyler yaşanabilir." O an kadının arkasında bölge lideri ile göz göze geldim. Yavaş adımlarla kadına doğru ilerledi. "O yüzden sakin bir şekilde silahı indir. Lütfen."
Bir daha göstermeyeceğim bir şekilde kibar ve sakin bir şekilde konuşuyordum ama sabrımın son demleriydi. Bir an önce işimi halledip burdan gitmek istiyordum. Kadın daha çok titreyerek bana bakmaya devam etti. Arkasında duran bölge liderini fark etmediği belli oluyordu.
Bölge lideri ani bir hareketle arkadan kollarını uzatarak elindeki bezi kadının yüzüne bastırdı. Kadın kurtulmak için uğraşırken silahı yere bırakması ile silahı tutmak için öne atılmam bir oldu. Yere düşmeden tuttuğumda derin nefes aldım. Yere düşmesi demek ses yüzünden Min Joon'un uyanması demek bu da daha çok işle uğraşmak demekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
even if i die | namjen
Fanfiction"Bugün yaptığın şey savaş sebebi biliyorsun değil mi?" Cevap vermeden öylece durdum. Söyleyeceklerinin devamını bekledim. "Ve sen bu savaşı çoktan başlattın, küçük." Elini belimden çekerek son kez bile bakmadan benden uzaklaştığında bir an boşlukta...