"Hayır vurulduğunda düşerken kafanı da tuttum. Kafanı başka bir yere de çarpmış olamazsın." Lisa'nın dizlerine kafamı koyarak koltuğa uzandım. "Bu kadar mantıksız düşünmenin sebebi ne o zaman?"
Bana sallayan Sehun'a baktım. "Cevaplara ihtiyacım var. Bilmediklerimi öğrenmem gerek."
Okuldan geldiklerinden beri Minho'nun teklifini kabul etmem ile ilgili demediklerini bırakmamışlardı. Olan biten ne varsa hepsini anlatmıştım. Jiyong'u, Minho'yu. Namjoon'u biraz geçiştirmiştim. Onun hakkında olanlar bana kalsın istiyordum.
"Gerçekten o vurma emrini Jiyong'un verdiğini mi düşünüyorsun?" Jongin duvardaki dart tahtasına okunu atarken bir yandan da sorusunu sordu.
"Bilmiyorum ama o böyle bir emri vermez de diyemiyorum."
Lisa saçlarımla oynarken aklıma onlarla konuşmam gerektiği geldi. Kafamı kaldırıp Rosé'ye bakındım. Masada oturmuş kulağında kulaklık ile ders çalışıyordu.
Aniden kalkmamdan dolayı Lisa anlam veremeyerek bana bakıyordu. "Rosé'yi de alıp yukarı gel."
Cevap vermesini beklemeden merdivenlere yöneldim. Yavaş adımlarla çıkmaya başladım. Şu yara hareketlerimi çok kısıtlıyordu. Sekiz, dokuz basamaklı merdiven çıkarken bile nefes nefese kalıyordum.
Merdivenleri çıkarak odama girdim. Saniyeler sonra Rosé ve Lisa da arkamdan gelerek onlar için açık bıraktığım kapıyı kapattılar. Masanın arkasındaki koltuğa oturarak onlara baktım.
"Otursanıza." Masanın önündeki iki koltuğu gösterdim.
Sessizce oturdular. İkiside kafasını kaldırmadan öylece oturuyordu. Derin nefes aldım. "Sizi azarlamayacağım. Küçük bir çocuk değilsiniz sonuçta."
Onları azarlamak istemiyordum ama Jungkook ve Jimin ile de olmaları taraftarı da değildim. "Onlar ile aranızda ne var?"
Rosé bana baktı. Konuşacak gibi oldu ama bir şey demedi. Lisa'ya döndüm o da kafasını aşağı eğmiş elleriyle oynuyordu. "Benden mi saklayacaktınız? Sizi parti de merdivenlerden beraber inerken görmeseydim bana söylemeyecektiniz bile. Değil mi?"
"Hayır tabii ki de." Lisa sonunda kafasını kaldırıp konuştuğunda ona baktım. "Sana söylecektik ama doğru zamanı bulamadık."
"Bir sürü şey üst üste geldi." Rosé'ye döndüğümde dokunsam ağlayacak gibi bir hali vardı. "Bölge lideri ile aran pek iyi değil gibiydi. Onun grubundan oldukları için hoş karşılamazsın sandık."
"Doğru sanmışsınız aslında."
"Ne?"
Öne eğilerek dirseklerimi masaya koydum. "Onlar tehlikeli. Hem onları ne kadar tanıyorsunuz, bizi bırakıp gitmezler diyebiliyor musunuz?"
Lisa ve Rosé birbirlerine baktıklar. Ayağa kalktım. "Ne zamandan beri görüşüyorsunuz?"
Oturdukları koltukların karşısındaki ikili koltuğa oturdum. "Min Joon görevini konuşmak için onların deposuna toplantıya gitmiştik."
Şaşkınca onlara baktım. "O zaman beri görüşüyorsunuz ve bana bundan bahsetmediniz mi?"
O günü hatırlıyordum. Sehun ve Jungkook birbirlerini boğazlamışlardı ve ben Namjoon'a silah çekmiştim. Kafamı iki yana sallayarak yine aklıma gelen Namjoon'u kafamdan atmaya çalıştım.
"Aslında tam olarak öyle değil." Lisa derin bir nefes aldı. "Sadece o gün başlangıç gibiydi. Sonra bir şeyler oldu. Birkaç kere de bir yerlerde karşılaştık."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
even if i die | namjen
Fanfic"Bugün yaptığın şey savaş sebebi biliyorsun değil mi?" Cevap vermeden öylece durdum. Söyleyeceklerinin devamını bekledim. "Ve sen bu savaşı çoktan başlattın, küçük." Elini belimden çekerek son kez bile bakmadan benden uzaklaştığında bir an boşlukta...