"Son kez söylüyorum. Bütün baskıyı sağ ayağına verirsen dengeni koruyamazsın."
Baekhyun Rosé'ye bu cümleyi sabahtan beri kaçıncı kez söylüyordu acaba? Bilgisayarın arkasından onlara tekrardan bakarak gözlerimi devirdim. Dikkatimi dönem ödevime vermeye çalışarak onlardan bakışlarımı çektim.
Hukuk okumak çocukluktan beri kurduğum bir hayaldi. Babam gibi başarlı bir savcı olmayı hep istemiştim, hala istiyordum. Lisede çok çalışıp istediğim bölümü kazanmıştım. Üniversiteye geçtiğimde de birinci sınıftan beri notlarım her zaman ortalamanın üstünde olmuştu. Şimdi ise son senedeydim. Diğer seneler gibi başarılı olup mezun olmak istiyordum.
Yazdığım paragrafı son kez gözden geçirerek bilgisayarın kapağını indirerek kapattım. Oturduğum sandalyeden kalkıp mutfağa doğru yürüdüm. Bir bardak kahve şu an ihtiyacım olan tek şeydi.
"Tamam, tamam daha fazla zorlamayalım." Rosé kendini koltuğa yüz üstü, Lalisa'nın yanına, attı. "Umutsuz vakayım. Bu gidişle dövüşmeyi asla öğrenemeyeceğim."
Baekhyun asılı olan kum torbasını indirirken güldü. "Öğrenilmeyecek bir şey değil. Sadece sen de pek," cümlesinin devamı için doğru kelimeyi düşünüyor gibi elini çenesini götürerek çenesini kaşıdı. "Yetenek yok gibi."
Yan taraftan Sehun ıstaka ile atışını yaparken cümlenin devamını getirdi. Ona dönerek güldüm. "İşte bu! Aradığım kelime." Baekhyun ile Sehun beşlik çakarak gülüştüler. Rosé şu an sinirden kıpkırmızı olmuştu. Bu tabloyu izlerken gülmeme engel olamamıştım. Birbirleri ile uğraşmayı ne kadar seviyorlardı.
"Mutlu gibisin." Kyungsoo'nun sesini duymam ile ona döndüm. "Şaşırtıcı şekilde bu aralar moralimi bozacak bir şey yok."
"Bölge lideri?"
Derin nefes alarak ona baktım. "Sen hatırlatana kadar aklımda yoktu bile. Hatırlarma için teşekkür ederim."
Hafifçe gülerek siyah çerçeveli gözlüklerini düzeltti. "Ciddiyim. Seni göz göre tehdit etti. Hiçbir şey yapmayacak mısın?"
"O bir şey yapmadan mı? Hayır, o bir şey yapana kadar kılımı kıpırdatmayacağım." Bir an kahve içmekten vazgeçip mutfaktan çıktım. Kyungsoo da arkamdan gelerek beni takip etti. Masanın üzerinde duran bilgisayarımı alıp merdivenlere yöneldim. "Jiyong ile aram daha yeni düzeldi ve iyi olan aramızı bozmak gibi bir planım yok."
Odamın önüne gelerek kapıyı açtım. Kyungsoo arkamdan odaya girip kapıyı kapattı. "Böyle bir şey yap demiyorum zaten ama," sözünü keserek ona döndüm.
"Ama ne?" Elimde duran bilgisayarı masanın üstüne koyduğumda dönüp ona baktım.
"Sen bu değilsin. Biri seni göz göre göre tehdit ettiğinde sessiz kalacak biri değilsin."
Pencereye ilerleyerek dışarı baktım. "Değişmiş olamaz mıyım? Veya yorulmuş? Peki sıkılmış olamaz mıyım? Bunları hiç düşünmüyor musun?"
Sesimi yükselttiğimi Kyungsoo'nun yüzündeki ifade ile fark ettiğimde bakışlarımı ondan kaçırarak dışarı bakmaya devam ettim. "Yalnız kalmak istiyorum."
Bir süre bir şey söylemesini bekledim ama o tek bir kelime etmeden kapıyı açarak odadan çıktı. Çıkması ile bir süredir tuttuğum nefesi verdim.
O günden beri beklemiştim. Bölge liderinin bir şey yapmasını, herhangi bir atakta bulunmasını sadece bekledim. Bugün tam bir hafta oluyordu ama beklememin aksine hiçbir şey olmamıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
even if i die | namjen
Fanfiction"Bugün yaptığın şey savaş sebebi biliyorsun değil mi?" Cevap vermeden öylece durdum. Söyleyeceklerinin devamını bekledim. "Ve sen bu savaşı çoktan başlattın, küçük." Elini belimden çekerek son kez bile bakmadan benden uzaklaştığında bir an boşlukta...