Elimde tuttuğum kalemi masaya bıraktım. Önümdeki kağıda yirmi dakikadan fazladır bakıyordum ama sadece bakıyordum. Daha bir çizik bile atmamıştım. Resim çizmeyeli çok uzun zaman olmuştu.
"Tanımadığın bir adamın dediğine nasıl inanırsın?"
Derin bir iç çekerek geldiğimden başımda söylenen Minseok'a baktım. "Peki siz o adamı ne kadar tanıyordunuz? Adam size bölge lideri yaptı dedi ve siz de buna inandınız."
"Jiyong seni neden öldürmek istesin Jennie?"
"Bölge lideri beni neden öldürmek istesin?" Aklıma geldikçe delirecek gibi oluyordum ama bunu onlara söylemeliydim. "Jiyong'un öldürmek istediği ben değildim. Aranızdan biriydi."
Sessizce Kyungsoo ile birbirlerine baktıklarını fark ettim. Onew ben dedikten sonra adamı öldürmüştü. Bende, günler sonra, evime giderek bütün gece babama sarılarak ağlamış, daha sonra uyuyakalmıştım.
Şimdi ise sabah boş olur diye umduğum depoda oturmuş kafamı boşaltmaya çalışıyordum ama sağ olsunlar benim biricik abilerim buna izin vermiyordu. "O ne demek?"
Kyungsoo oturduğu yerden kalkarak bize doğru geldi. "Bilmiyorum. Öğrenmek için Jiyong'a sormaya ne dersin?"
Alaycı bir ses tonuyla konuştuğumda Kyungsoo gözlerini devirdi. Ayağa kalkıp mutfağa yöneldim. İlaç saatim gelmişti. Şu sırtımdaki yara yüzünde almam gereken ağrı kesiciler. Bir bardak su doldurdum. İlacı ağzıma atıp su ile inmesini kolaylaştırdım.
"Sizin gitmeniz gereken işleriniz yok mu?"
Onlara döndüm. Minseok sandalyenin üzerine bıraktığı montu aldı. Giyerken bana baktı. "Bu konu burada kapanmadı. Haberin olsun."
Gözlerimi devirerek kafamı salladım. Deponun çıkışına yönelerek çıktılar. Şu yara yüzünden okuldan dinlemek için iznim vardı. Kyunsoo, Minseok ve Irene çalıştıkları işlerine gitmişlerdi. Diğerleri de okuldalardı. Bu yüzden bugün yalnızdım.
Yanaklarımın içini hava ile doldurduktan sonra etrafa baktım. Resim defterimi ve kalemimi alarak koltuğa oturdum. Biraz zorlansamda sonunda rahat pozisyonunu buldum.
"Umarım bir gün sende benim gibi ondan kurtulursun."
Bu cümle kulaklarımdan bir türlü gitmiyordu. Dün geceden beri şu an hatırlayamadığım bir sürü kabus görmüştüm. Hepsinde de korkarak uyanmıştım. Babam dün gece benimle birlikte yattığından geri uyumam kolay olmuştu.
Vurulduğumu bizimkiler arayıp haber vermişlerdi. Ben baygınken hastaneye gelip yanımda kalmış. Dün eve gittiğimde de Kyungsoo bizzat beni babama teslim etmişti daha sonra da bir saat boyunca azarını çekmiştim. Sanki vurulmak isteyen bendim de.
Koltuğun yanında ki çantamdan uzanıp kulaklık ve telefonumu aldım. Herhangi bir şarkı açtım. Sesi en sona getirip kulaklığı taktım.
Aklıma Jiyong gelmişti. Dün ki adamın söylediklerinden sonra aklımdan kim bilir ne zaman çıkardı? Nedenini öğrenmem gerekiyordu. Neden etrafımdan birini öldürmek istemişti? Ben hastanede kalırken ziyarete gelmiş, bir de önümde Kyungsoo ve Minseok'u azarlamıştı. Jiyong nasıl bir böyle birine dönüşmüştü? Eskidende çok iyi biri olduğu söylenemezdi ama bu yaptıkları yüzünden artık onu tanıyamıyordum.
Kaç saattir kafamı bir kez bile kaldırmadan resim çiziyordum. Ne çizdiğime veya kimi çizdiğime çok dikkat etmeden çiziyordum. Hep böyle olurdu zaten. Küçüklüğümden beri bunu yapardım. Hipnoz olmuş gibi resim çizmeye başlardım ancak sadece bitirdiğimde ne çizdiğimi fark ederdim. Kafamı geri çekerek çizimime baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
even if i die | namjen
Fanfiction"Bugün yaptığın şey savaş sebebi biliyorsun değil mi?" Cevap vermeden öylece durdum. Söyleyeceklerinin devamını bekledim. "Ve sen bu savaşı çoktan başlattın, küçük." Elini belimden çekerek son kez bile bakmadan benden uzaklaştığında bir an boşlukta...