XXXVIII

587 54 22
                                        

Dağınık saçlarına gölgelendirme yapmak için kalem kutumdan daha kalın uçlu bir kalem aldım. Üç haftadır her sabah yaptığım gibi üzerimde Namjoon'un siyah tişörtü ile Namjoon'un yatağında oturmuş Namjoon'u çiziyordum.

Üç haftadır dışarıya adımımı atmamıştım. Jay her yerde beni arıyordu. Dışarı çıkmam demek büyük ihtimalle çıktığım gibi kafama bir kurşun yemek demekti.

Üç haftadır Namjoon'un yanındaydım ki bu durumdan şikayetçi de değildim. Bazen bütün bir gün evde oluyordu dışarı çıkmıyordu ama bazen de sabah erkenden çıkıp geç saatlere kadar gelmiyordu.

Yattığı yerde kıpırdandığında ona baktım. Üstü, her gece olduğu gibi, çıplaktı. Benim yüzümden dövüldüğü zaman ki yaraların izlerden bazıları hâlâ duruyordu. Çoğu geçmişti ama bazıları onunla uzun bir süre daha birlikteydi.

Uzanıp omzundaki izi geçmek üzere olan yarasını öptüm. Her gün birlikte yatıyorduk. Eskiden uykuya dalarken çok zorlanıyordum. Uyuduktan sonra sürekli uyanırdım ama artık bunların hiçbiri olmuyordu. Geceleri uyurken beni sarmaladığı anda anında uykuya dalıyordum ve gece boyunca da uyanmıyordum.

Geçen bu üç hafta da pek bir değişiklik olmamıştı. Ne Jay'i bulabiliyorduk ne de Jay beni bulabiliyordu. Jiyong hâlâ görüldüğü ilk yerde kafasına sıkma düşüncesindeydi ama Namjoon buna karşı çıkıyordu. Bu konu her açıldığında Namjoon kimseye laf söyletmiyor, onu canlı istediğini söylüyordu.

Kızlar her gün buraya geliyorlardı. Lisa, Rosé ve Joy okul yüzünden biraz zorlanıyorlardı ama Jisoo ve Irene her gün buradaydı. Çocuklar da aynı şekilde uğramaya çalışıyorlardı. Kyungsoo ve Minseok, Irene ve Jisoo ile gelip onlarla beraber çıkıyorlardı. Şu an ki yaptıkları tek şey kızları korumaktı.

Jiyong ise fizyoterapiye başlamıştı. Yavaş yavaş yürümeye çalışıyordu ama bu biraz daha zaman alacak gibiydi. Bazen beni arıyordu ama çoğu zaman telefona cevap vermiyordum. Daha sonra da geri dönüş yapmıyordum. Onunla hâlâ konuşmaya hazır değildim.

Namjoon bir kez kıpırdadığında elimdeki kalemi bırakıp ona döndüm. Yavaşça gözlerini açtı. Dönerek sırt üstü yattı. Kucağımdaki resim defterini yatağın ucuna bırakıp tamamen ona döndüm. Gözlerini ovalayıp kendine geldiğinde bana bakarak gamzelerini gösterip sırıttı.

"Yine mi benden önce uyandın?"

Kafamı yavaşça salladım. "Sanada günaydın."

"Günaydın."

Hafif doğrularak belimden tuttuğunda vakit kaybetmeden bacağımı diğer tarafa atıp kucağına oturdum. Sırtını yatak başlığına yaslayarak üstüme baktı. "Tişörtlerim sana benden daha çok yakışıyor."

Gülümseyerek kafamı yana yatırdım. "Bugün ne yapacaksın?"

Kafasını geriye attığında öne çıkan adem elmasına bakıp yutkundum. Hep bunu yapıyordu ve ben her seferinde bir şeyler yapmamak için kendimi tutmak zorunda kalıyordum. "Duş alıp çıkmam gerek.

Dudaklarımı bükerek ona baktım. Gözleri dudaklarıma kaydığında anında uzanıp dudaklarımı öptü. Belimin iki yanını o büyük elleri ile sardı. Bende ellerimi çıplak göğsüne koydum.

Belime tamamen sarılıp derin bir şekilde öptü. Ellerim göğsünden saçlarına çıktı. Dağınık saçlarına elimi daldırdım. Diğer elim omzunda kalmıştı. Alt dudağımı emip geri çekilerek alnını alnıma yasladı. "Bundan nefret ediyorum ama hazırlanmam gerek."

even if i die | namjenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin