"Saçmalama. O öyle böyle bir şey yapmaz."
Kyungsoo sinirle siyah kalın çerçeveli gözlüğünü çıkarttı. "Nereden biliyorsun Jennie! Onu ne kadar tanıyorsun!"
İfadesiz bir şekilde ona baktım. Sabrımı zorluyordu. Sinirden gülmeme engel olamamıştım. Gülerek ona baktım. "Bana bir daha sesini yükseltme Kyungsoo. Benden büyük olman umrumda değil."
Üstümde ki ince beyaz pikeyi ittim. Ayağa kalkmak için yataktan destek aldım. "Jennie ne yapıyorsun? Yat şuraya."
Yara olan yerde inanılmaz bir acı hissediyordum. İki hareket etmiştim ama nefes nefese kalmıştım. Sanki kırk kat merdiven çıkmışım gibi hissediyordum. Çıplak ayaklarım yere değdiğinde yanımda duran Sehun'un koluna tutundum.
"Ben sana farkında olmadan fazla mı taviz verdim?" Kyungsoo'ya, daha sonra diğerlerine baktım. "Bana sesinizi yükseltmeler, ne yapacağımı söylemeler. Kendinize gelin!"
Liderlerimi olduğumu unutmuşlardı. Farkında olmadan onlara fazla taviz veriyordum.
"Jennie saçmalama lütfen. Ameliyattan çıkalı yeni yirmi dört saat oldu." Kolumda ki serumu çıkardım. Lalisa önüme gelerek kolumu tuttu. "Dikişlerin patlayacak."
"Adam nerede?" Lalisa'yı yok sayarak Kyungsoo'ya döndüm. Kyungsoo sinirli bir şekilde bana bakıyordu ama şu an önemli olan bu değildi. O adamla konuşmalıydım.
"Şehir çıkışında ki depoda." Sehun ve Lalisa'nın kollarından kurtuldum. Tekli koltuğun üstünde duran Joy'un getirdiği kıyafet çantasını alıp odadaki lavaboya girdim.
Kapıyı arkamdan kapattım. Kapattığım kapıya sırtımı yasladım. Derin nefes alarak kafamı toparlamaya çalıştım. Namjoon böyle bir yapmış olamazdı. Değil mi? Beni neden öldürmek isteyecekti ki?
Eğer öldürmek isteseydi beni kolaylıkla öldürebileceği birçok an yaşamıştık. Her şeyden önce beraber uyumuştuk, kaç kere yalnız kalmıştık. Benim evimde, onun evinde, teras katında. Beni öptüğü an da tamamen savunmasızdım. Onu öptüğüm an yine savunmasızdım.
Belki de kendisi öldürmek istememişti? Başka birine yaptırıp daha rahat etmek istemişti? Yaslandığım kapıdan kendimi itip lavaboya doğru yürüdüm. Aynaya baktım.
Göz altlarım mosmordu. Yüzümdeki bütün kan çekilmiş gibiydi. Dudaklarım da kırmızılık çok azdı. Berbat haldeydim. Kendime baktım. Gözlerimin içine baktım. O güçlü Jennie yoktu. Güldüm. O güçlü Jennie hiç var olmuş muydu ki? Bu da sorulması gereken bir soruydu.
Ne olmuştu bana? Sebebi Namjoon muydu? Belki, ama buna ben izin vermiştim. Evet, belki o yapmamıştı, emri o vermemişti ama savunmasız olmak benim suçum değil miydi? Onun dikkatimi dağıtmasına izin vermiştim.
Biriyle olmak bana göre değildi. Hata yapmıştım. Onu kendime yakın tutarak, ona karşı hislerimin oluşmasına izin vererek hata yapmıştım. Tekrar güldüm ama bu sefer gözlerimdeki yaşlar ile. Ben biriyle olamazdım. Ben Namjoon ile olamazdım.
Bu gerçeği fark etmem sırtımdaki yaradan daha çok acıttı canımı. Onu bırakmalıydım. Daha da geç olmadan onu bırakmalıydım.
Ellerim ile gözlerimden akan yaşı sildim. Musluğu açarak yüzümü yıkadım. Eski Jennie olmanın vakti gelmişti de geçiyordu bile. Herkesten uzak sadece Jiyong ve grubuna yakın, babası gibi savcı olmak için çalışıp çabalayan, babasıyla zaman geçiren Jennie olmalıydım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
even if i die | namjen
Fanfiction"Bugün yaptığın şey savaş sebebi biliyorsun değil mi?" Cevap vermeden öylece durdum. Söyleyeceklerinin devamını bekledim. "Ve sen bu savaşı çoktan başlattın, küçük." Elini belimden çekerek son kez bile bakmadan benden uzaklaştığında bir an boşlukta...