XLVIII

377 41 72
                                        

Bölüme başlamadan önce size minicik bir açıklama yapmak istiyorum. Maalesef çok uzun zamandır bölüm yayınlayamadım. Önceklikle bunun için özür dilemek istiyorum. Bu uzun zamandır bölüm yayınlayamamamın sebebi geçen hafta sonu girmiş olduğum üniversite sınavıydı. Bu yüzden buraya bir süre ara vermem gerekiyordu. Son zamanlarda dikkatimi sadece sınava yoğunlaştırmak istemiştim ama şimdi sınavı atlattığım için buraya da devam edeceğim. Şimdi ise bölüme geçeliim. İyi okumalar diliyorum. 🖤

♣️

Her bebek annesine muhtaçtı çünkü annesi onun için her şeydi. Annesinden başka bir şey bilmezdi ki. Her zaman gördüğü insan o'ydu. Onun kolları arasında olunca kendini güvende, mutlu hissederdi. Bu duyguları ben de hissetmiştim. Yani hissetmişimdir diye düşünüyordum ama hissettiğimi hatırlamak isterdim. Annemin beni doğduğumdan beri kabul etmediğini kabullenmek istemiyordum.

Annemin bana verdiği güven duygusunu hâlâ hissediyor olmak isterdim. Bu duyguları hissetmem sebep olacak bir anne isterdim. Zor durumda kaldığımda bana sarılacak bir anne isterdim. Beni terk edip gitmeyen bir anne isterdim.

Karşımdaki kadına baktım. Anneliğine muhtaç olduğum ama hiçbir zaman anneliğini hissedemediğim kadına baktım.

"Anne."

Tepki vermedi. Oturduğu tekerlekli sandalyede boş bakışlar ile camdan dışarı bakıyordu. Ona doğru bir adım attım. Tereddütle attığım o bir adım ile olduğum yerde durdum. Ne yapacaktım? Gidip sarılacak mıydım? Ne yapmam gerekiyordu? Beni yıllar önce terk eden annemi gördüğümde ne yapmam gerekiyordu?

Bakışlarını baktığı yerden çekti ama bana da bakmadı. Dizlerine örtülü olan koyu kırmızı battaniyeye baktı. Yüzüne baktım. Geçen yıllar ona iyi davranmamıştı. Eski güzelliğini yiyip bitirmişti ama bana göre hâlâ çok güzeldi. O güzel yüzü solmuştu. Gür, uzun kahverengi saçları da artık yoktu. Saçları az ve kısaydı.

Beni duyup duymadığından emin değildim. Namjoon'un elini biraz daha sıktım. Şu an güç alabileceğim sadece o vardı.

Ne yapacağımı bilemez bir hâlde ona bakıyordum. Kırmızı battaniyesini tuttuğu eline baktım. Yüzük parmağında alyans vardı. Babamdan sonra evlenmiş miydi? Battaniyeyi yukarı çekerek biraz daha sıkı tuttu. Bakışları hâlâ bana dönmemişti. Neden bana bakmıyordu?

Onu bir kez daha göreceğimi hiç düşünmezdim. Bu yüzden sürekli onun son görüşümde ki halini aklımda canlandırmaya çalışıyordum ama artık buna gerek kalmamıştı. O buradaydı. Karşımdaydı ve hatırlamaya çalıştığım halinden çok farklıydı.

Bakışlarını kırmızı battaniyeden çekti. Kafasını yavaşça kaldırdı. Hareketleri çok yavaştı. Hatta hareket ederken daha çok acı çekiyor gibiydi. Gözü benden önce Namjoon'a takıldı. Ona birkaç saniye baktıktan sonra en sonunda bana baktı. Gözümün içine baktı. Bakışlarında yorgunluğu görebiliyordum ama bu yorgunluk çok farklıydı. Sanki nefes almaktan yorulmuştu. Yaşamaktan yorulmuştu.

Gözünü kırpmadan bana bakıyordu ama tek kelime etmiyordu. Bütün yüzümü inceledi. Saçlarıma baktı. Baştan aşağı bütün vücuduma baktı. Sonra tekrardan gözlerime baktı. Daha sonra gözleri Namjoon'un eline kenetlediğim elime takıldı. Yüzünde ufacık bir gülümseme oluştu. Annemin yüzünde gülümseme görmeye alışık olmayan bana bu durum tuhaf gelmişti.

"Büyümüşsün." Sesi çok güçsüz ve kısık çıktı. "Çok büyümüşsün."

Bir şey söylemek istedim ama ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Sadece ona baktım. Anneme baktım.

even if i die | namjenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin