Uzun zaman sonra ilk defa kendimi huzurlu hissediyordum. Sanki o kadar uzun zaman olmuştu ki nasıl bir his olduğunu unutmak üzereydim. Ailem saydığım insanlar yanımdaydı. Benim için en önemli şey buydu.
Namjoon yanımdaydı. Onu kendimden uzaklaştırmayı kim bilir kaç kere düşünmüştüm ama yapamıyordum. Onu her görüşümde yanımdan bir daha gitmesin diye tutmak istiyordum.
Her şeyi olması gerektiği gibi hissediyordum. Tek bir sorun hariç ya da iki. Jiyong ve Chaerin. Hayatımın şu an en büyük iki sorunu buydu ki hayatımın geri kalanında onlardan daha büyük bir sorun ile karşılaşacağımı hiç sanmıyordum.
Jiyong'un yattığı odanın önünde durmuş kapıya bakıyordum. Eğer akıllıca davranırsam hem Jiyong'u hem de Chaerin'i hayatımdan uzaklaştırabilirdim. Jiyong ile tek bir konuşma hakkım vardı. Eğer içeri girdiğimde olaylar zıvanadan çıkarsa elime geçen fırsatı kaçırmam yüksek ihtimaldi.
Diyeceğim her şeyi kafamdan toparlayıp kendimi sakin tutmaya çalıştım. İçimden bir tane silah bulup Jiyong'un kafasına sıkmak gelsede bu isteğimi bir süre ertelemeliydim.
Kapıya bir adım daha atarak yaklaştım. Jiyong'u koruyan korumaları bana göz ucuyla baktıktan sonra tekrardan önlerine döndüler. Jiyong şu an savunmasızdı. Bu çoğu kişinin uzun zamandır hayalini kurduğu bir şeydi. Jiyong'un bu iki korumadan daha fazlasına ihtiyacı vardı.
Omzuma dokunan el ile oraya baktım. "Seninle gelmemi ister misin küçük?"
Namjoon'a bakarak kafamı iki yana salladım. "Yalnız konuşsam daha iyi olacak."
Derin bir nefes alarak kapı koluna uzanarak indirdim. Kapıyı açarak içeri girdiğimde Jiyong'un gözlerinin kapalı olduğunu görmem ile bir an geri çıkacakken gözlerini açması ile durdum. Bana baktığında bir an doğrulacak gibi oldu ama yarası buna engel oldu.
Kapıyı arkamdan kapatarak odanın içine doğru birkaç adım attım. Giydiğim ayakkabının topuk sesi sessiz odada yankılandı. Gözlerini bir saniye bile kaçırmadan gözlerime bakıyordu.
"Seni görmeyi beklemiyordum. En azından bu kadar kısa sürede."
Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Neden? Adıma aldığın kararlara yine sessiz kalacağımı mı sandın?"
Daha birkaç dakika önce kendime sakin kalacağımı söylemiştim. "Sana koltuğumu veriyorum Jennie. Kaç kişi o koltuğu istiyor haberin var mı?"
"O zaman onlardan birine var."
Bana, çok uzak değil, birkaç ay önce Jiyong ile bu şekilde konuşacaksın deseler kahkahalar atarak gülerdim ama gel gör ki her zaman her şey aynı kalmıyordu. Her şey değişmişti. Jiyong, ben, yaşadığım hayat. O zamanlara göre yaşarsam şu ana ayak uyduramazdım. Tökezlerdim.
"Hiçbiri sen değilsin." Yattığı yerde dikleşmeye çalıştı. "Seni yıllardır bunun için eğitiyorum. Benden sonra o koltuğa oturacak senden başka hiç kimse yok."
"Namjoon?"
Hadi ama en güvendiği adamı o'ydu. Bunu kendi ağzından bile duymuştum.
Güldü. "Namjoon? Bölge liderine ismi ile mi hitap ediyorsun?"
Bu dediğini yok sayarak sessiz kaldım. "Bana sinirli olduğunu biliyorum ama her şeyi seni korumak için yaptım."
Bu sefer gülme sırası bendeydi. Komik olduğundan değil sadece sinirden gülüyordum. "Beni korumak için annemi öldürdün. Bu şekilde mi koruyorsun beni?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
even if i die | namjen
Fanfiction"Bugün yaptığın şey savaş sebebi biliyorsun değil mi?" Cevap vermeden öylece durdum. Söyleyeceklerinin devamını bekledim. "Ve sen bu savaşı çoktan başlattın, küçük." Elini belimden çekerek son kez bile bakmadan benden uzaklaştığında bir an boşlukta...