XLIII

622 55 27
                                        

Kafamı duvara yaslayıp pencereden dışarıyı izlemeye devam ettim. Lisa'nın dediği şey üç aydır gerçekleşmesini istediğim şeydi ama bu şekilde değil. Üç aydır kendimi Namjoon döndüğünde bana haber verir diye avutuyordum.

Geri dönmüştü. Buradaydı ama bunu haber bile vermemişti. Bu beni istemediği anlamına gelmez miydi? Giderken hiçbir şey söylemeden gitmiş geldiğinde de bana ulaşmamıştı. Beni istemiyordu. Yavaşça yutkundum. Namjoon beni istemiyordu.

Bunu artık kabul etmeliydim. Daha fazla kendimi kandırmanın anlamı yoktu. Namjoon hayatıma ilk girdiği zamanlarda bunu biliyordum. Bizim bu şartlarda, bu işleri yaparken birlikte olmamız zordu. Bizim için bir gelecek yoktu. Olmamıştı ve sanırım olmayacaktı da.

Odanın kapısı açıldığında oraya döndüm. Onew kapıda durmuş bana bakıyordu. Jisoo'ya baktığımda ise hâlâ uyuyordu. Onew'a sessiz olmasını işaret ederek yanına gittim. Kolundan tutup koridora çıktığımızda kapıyı yavaşça arkamdan kapattım.

"Durumu nasıl?"

"Ameliyat iyi geçti. Bir süre dinlenmesi gerek."

"Ulsan'dan da bir şey çıkmadı." Sinirlenmeye başlıyor gibiydi. Onew aradığı bir şeyi bulamamaya alışık değildi. Ondan birini veya bir şeyi bulmasını isterseniz size en geç iki saatte dönerdi. İstediğiniz şey nerede olursa olsun. "Bu baktığımız kaçıncı şehir Jennie? Adam uçup gitti sanki."

"Gerek kalmadı." Bu dediğim şeyle kaşları çatıldı. "Geri dönmüşler."

"Demek doğruymuş." Bu sefer benim kaşlarım çatıldı. "Ne?"

"Buralarda görüldüklerine dair dedikodular vardı ama çok takmamıştım. Gittikleri günden beri insanların uydurmadığı hikaye kalmadı."

O hikayelerin bazılarını duymuştum ama o hikayelerden daha çok duyduğum bir şey vardı. Herkes bu konu geçtiğinde Namjoon'un beni terk ettiğini söylüyordu. Buna pek dedikodu diyemezdim. Olduğumuz duruma bakarsak doğruluk payı vardı.

"Sana ulaşmadı mı?"

Kafamı iki yana salladım. "Hayır."

"Sen ona ulaşmayı denedin mi?"

"Onew bu konuyu kapatalım." Onun hakkında konuşmak kendimi berbat hissetmeme sebep oluyordu. "Lay ve Jackson hakkında bir şeyler öğrendin mi?"

Sırtını duvara yasladı. "Hem evet hem hayır."

"Bu ne demek?"

"Senin bahsettiğin kimliklerinden başka bir kimlikleri daha var. Bir şirketin sahipleri. Şirketi onlar yönetiyor."

O gece otelde gördüğüm adamlar giydikleri takım elbiseler ile bu profile uyuyordu ama yaptıkları şeyler bu profile biraz çelişkiliydi. "Ve Jiyong ile bir bağlantılarını bulamadım."

Kaşlarımı kaldırarak ona baktı. Onlardan bahsettiğimde Jiyong'un yüzü bunun tam tersini söylüyordu. "Emin misin?"

Kafasını salladı. "Evet, Jiyong ile uzaktan yakından alakaları yok. Tabii benim bulamadığım kimliklerinin bir bağlantıları olabilir."

Bir şeyler dönüyordu. O adamların bir anda ortaya çıkması tesadüf değildi ya. "Sağ ol Onew."

Jisoo'nun odasına girmek için arkamı döndüm. Kapıyı yavaşça açarak odaya girdiğimde Jisoo'nun açık olan gözlerini gördüm. Kapıyı kapatarak hızlıca yatağa yaklaştım.

even if i die | namjenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin