XXXI

592 62 26
                                        

Alnımı Namjoon'un göğsüne yasladım. Ne kadar süredir bu şekilde olduğumu bilmiyordum. Zaman kavramını yitirmiştim. Minho'nun dedikleri ve yakınımda patlayan silah sesi kulağımı yiyor gibiydi.

Kafamı asla kaldırmak, etraftan gelen çığlık seslerinin sebebini bilmek istemiyordum. Sonsuza kadar kafamı Namjoon'un göğsünden kaldırmak istemiyordum. Ondan uzaklaşmak istemiyordum. Onsuz kalmak istemiyordum.

Ellerim ile Namjoon'un kollarını sıkıca tutarken kafamı göğsünden zor da olsa kaldırmaya çalıştım. Saçlarım yüzümün önüne düşmüştü. Saçlarımın arasından az da olsa etrafı görebiliyordum. Omzumun üstünden sesin geldiği yere baktım.

Jiyong kanlar içinde yerde yatıyordu. Silahı hala elindeydi. Gözleri kapalıydı. Her yerde kan vardı. Nefes alamadım. Yutkunamadım. Namjoon'a dahada sokuldum. Adamları anında yanına gelmiş onu yerden kaldırılıyorlardı.

Şu an Namjoon olmasa ayakta durabileceğimi sanmıyordum. "Küçük, seni buradan götürmeliyiz."

Çenemden tutup kafamı kaldırdı. Tekrardan Jiyong'a bakacağım sırada bana engel oldu. "Bakma ona."

Nefes almam gittikçe zorlaşıyordu. Tekrardan kafamı Namjoon'un göğsüne yasladım. Dayanamıyordum. Yaramın acısına, duyduklarıma dayanamıyordum. Annem artık yoktu. Onu bulmak istesem bile artık bulamayacaktım. Annemi öldürmüştü.

Ellerim ile Namjoon'un kazağını tuttum. Dayanamıyordum. Bütün bu olanlara dayanamıyordum. Gücüm kalmamıştı. Bu işe başlarken benim hakkımda yapamayacağımı düşünenleri pişman edeceğimi söylemiştim ama sanırım haklılardı. Yapamıyordum. Bütün bu olanların altında ezilmiştim ve kendimde tekrardan ayağa kalkacak güç bulamıyordum.

Gözyaşlarımı daha fazla tutamadım. Her bir damla aktıkça daha çok titriyordum. Ayakta duracak gücüm kalmamıştı. Artık güçlü görünmekten yorulmuştum. Her şeyin karşısında yıkılmamamaya çalışmaktan yorulmuştum.

Ağlamaya başladığımda Namjoon'un ellerini saçlarımda hissettim. Yavaş yavaş okşamaya başlamıştı. Güç bulduğum, ihtiyacım olan adama git demiştim. Ben bu adama nasıl git diyebilmiştim.

"Hastaneye gitmesi gerekiyor." Yanımdan gelen Sehun'un sesini duydum ama kafamı kaldırmak için çaba sarf etmedim. "Ambulansın gelmesini bekleyemeyiz."

"O zaman biz götürürüz." Namjoon'un bunu söylediği an da ayaklarımın yer ile teması koptu. Sırtımdaki elini yarama değdirmemeye özen gösteriyordu.

Kafamı hafif kaldırarak Jiyong'a bir daha baktım ama onu görmedim. Adamları muhtemelen vakit kaybetmeden onu hastaneye yetiştirmeye çalışıyorlardı. Yattığı yer kan gölüne dönmüştü.

Jiyong kendini vurmuştu. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Namjoon'un kazağına biraz daha tutundum. Minho'yu vurmasını beklerken kendini vurmuştu. Yerde kanlar içinde yatan hali aklıma geldiğinde gözlerimi biraz daha sıktım.

Annemi öldürmesini öğrenmem onun hayatına mı bedeldi? Benimle yüzleşemeyecek kadar korkak mıydı? Benden bunu nasıl saklayabilmişti. İlk zamanlarda annem için ağlarken onun yanında olurdum hep. Bunu bile bile beni teselli etmişti, yanımda olmuştu. Belki de benim yanımda olarak annemi öldürmesini telafi etmeye çalışıyordu.

Açılan araba kapısı sesini duydum. Soğuktan sıcak ortama geçtiğimde vücudum ürpermişti. "Sizi arkanızdan takip ediyoruz."

Kyungsoo'nun sesini duyduğumda kafamı kaldırmak istedim ama kendimde o gücü bulamadım.

even if i die | namjenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin