XXXII

564 56 27
                                        

Gözlerimi yavaşça açtım. Beyaz duvarları olan hastane odası karşıladı beni. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırarak gözlerimi ışığa alıştırdım.

Kafamı yana çevirdiğimde koltukta oturan Chaerin'i görmem ile yattığım yerde doğruldum ama kolumda olan serumun iğnesi ve sırtımda bulunan yara bu hareketimi iyi karşılamadı.

Onu görmek çocukluğumu, pişman olmaktan vazgeçmeyeceğim şeyleri hatırlatıyordu. Şaşkınlıkla ona bakarken o ise asla unutmadığım gülümsemesi ile bakıyordu. Yıllar geçmesine rağmen hiç değişmemişti. Tıpkı benim ona nefretimin değişmemesi gibi.

"Benim güzel kızım. Beni gördüğüne sevindin mi?"

Üzerimdeki beyaz pikeyi ittim. Ona bakmaya devam ederek yataktan ayaklarımı sallandırdım. "Neden? Neden geri döndün?"

"Seni özledim güzelim." Uzun, gri tonlarında olan saçlarını arkaya attı. Kafasını hafif sağa yatırdı. "Sen beni özlemedin mi?"

Onu en son gördüğümde on üç veya on dört yaşındaydım. O zamanlar yanımda Lisa, Rosé ve Jisoo'dan başka hiç kimse yoktu.

Annem eve geldiğinde kendinde olmadığı zamanlarda ondan kaçmaya çalışırdım ki bana vurmasın diye. Ona yakalanmadan evden çıkıp Jisoo'nun yanına giderdim. Ailesi yoktu. Sadece küçük bir kız kardeşi vardı.

Kardeşini nasıl koruyorsa beni de öyle korumuştu ama kardeşini korumayı başaramadı. Jisoo Chaerin için uyuşturucu türü şeyler satıyordu. Ailesi yoktu, kardeşine bakması gerekiyordu ve paraya ihtiyacı vardı. Başka şansı yoktu. Yardıma ihtiyacı olduğunda ben de ona yardım ediyordum.

Para için, kardeşine bakmak için sattığı uyuşturucular kardeşinin canını almıştı. Mallar Chaerin'e aitti. Olayın sonu ona dokunuyordu ama o ne yapıp ne edip olayı bize çevirdi. Ben ve Jisoo'ya. Polisler bizi almaya geldiğindeki Jisoo'nun sözlerini asla aklımdan çıkmıyordu. Bir kardeşimi kaybettim, diğerini kaybedemem, demişti.

Bütün suçu kendi üstüne almıştı. Beni korumak için bütün suçu kendi üstüne almıştı. Chaerin'i en son o zaman görmüştüm. O günden sonra Seul'ü terk etmişti.

Chaerin sadece bunu yapmakla kalmamıştı. Annemi uyuşturucaya başlatan o'ydu. Annemin hayatını mahvedip, onu derin bir çukura çeken o'ydu. Annem kendini bundan kurtarmak istiyordu ama kurtamıyordu. Kurtaramamıştı da.

Bana yaptıkları için pişman oluyordu. Bunu bana kendisi söylemişti. Geceleri sinirini benden çıkardıktan sonra ağlayarak uyumaya çalıştığımda yanıma gelir ağlayarak özür dilerdi. Annemin mantıklı düşünebildiği zamanlarda yaptığı tek şey benden ağlayarak özür dilemekti.

Ona anne demeye hâlâ utandığım anlar oluyordu ama o benim annemdi. Bunu değiştiremezdim.

Gözlerimin dolduğunu fark ettiğinde gülümsedi. "Hâlâ küçük bir kız çocuğusun Jennie. Oysa ki hakkında birçok şey duymuştum." Ayağa kalkarak bana doğru yürüdü. "İnsanları kendine hayran bırakıyormuşsun ama karşımdaki kız çocuğu bunu yapmak için fazla güçsüz gibi duruyor."

Onu en son görüşümde kendime onu öldürme sözü vermiştim. Hayatımı, çocukluğumu mahvetmişti. Çıplak ayaklarım ile yere basarak ayağa kalktım. Gözlerimi bir saniye bile ayırmadım ondan. Ayağındaki topuklu ayakkabılar yüzünden hafif başımı kaldırmak zorunda kalıyordum.

Her zaman yüzünde bulundurduğu o gülümesi ile gülümsedi bana. Tek elini kaldırarak yanağıma koyduğunda elini ittim. Ayağım ile dizine tekme atarak gerilemesini sağladım. Bunu beklemediği için bir an şaşırmıştı ama kendini toparlaması uzun sürmedi.

even if i die | namjenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin