XVII

485 60 26
                                        

Derin nefes alarak oturduğum yerde kıpırdandım. Liderler toplantısının yapıldığı yere ulaşmama dakikalara kalmıştı ve aklımda şu an olan tek şey Namjoon'u görmekti. Gruba beni karanlık odaya kapatanın Namjoon olduğunu ve yaşananları da olduğu gibi anlatmıştım. Bu yaptıklarının yanına kalmayacağını da eklemiştim tabi ki.

Şu an tek ihtiyacım olan şey onu sarsmak hatta yıkmak için gerekli olan bir şeydi. Herhangi bir şey olabilirdi. Bir olay, bir iş, bir davranış. Onu yıkmak için elime geçen her şeye razıydım.

Toplantı yerine ulaştığımızda arabayı süren korumamın kapımı açmasını bekledim. Camdan dışarıya baktığım da ise çoğu liderin geldiğini gördüm. Kapım açıldığında bir ayağımı dışarı atarak arabadan indim.

Yanımda korumalar ile içeriye yürümeye başladım. Ben yürürken bana dönen bakışları fark etsem de fazla umursamamaya çalışarak adımlarımı hızlandırdım.

Kapıya geldiğimde arkamda ki korumalarımdan bir tanesi benden önce davranak kapıyı açtığında içeri girdim. İçeri girdiğim de kapıda duran Minho'yu görmem ile adımlarım yavaşladı. Onu yarıştan sonra ilk defa görüyordum.

Üzerinde siyah bir takım elbise vardı. Beyaz gömlek giyip siyah kravat takmıştı. Uzun bacaklarında takım elbise hoş duruyordu. İlerlemeden durduğum yerde ona baktığımı bir süre sonra fark ettiğinde konuştuğu kişiden dikkatini bana verdi.

Yüzünde olan oluşan sinsi gülümseme ile olduğu yerde bir süre durarak beni süzdü. Daha sonra bana doğru adımladığında arkamda duran korumlardan biri öne adım attığında elimi kaldırarak onu durdum.

"Sorun yok."

Minho yavaş adımlarla gelerek önümde durduğunda kafamı kaldırarak ona baktım. "Şaşkınlığımı maruz gör. Toplantılarda kadın görmeye alışkın değilim." Beni baştan aşağı bir daha süzdükten sonra gözlerini gözlerimde sabitledi. "Aramıza hoşgeldin. O akşam hoşgeldin deme fırsatım olmamıştı ama seni tekrar görmek güzel."

O akşam ki yarışa gönderme yaptığında hafif sırıttım. Tekrardan ciddileşerek yüzümde ki ifadeyi sabit tutmayı başarıp ona baktım. "Hoşbuldum. Görüşmeyeli uzun zaman oldu değil mi?"

Dilini dudaklarında gezdirip, kafasını yavaş bir şekilde sallayarak beni onayladı. "O gün yarıştan sonra beni aramışsın." Eliyle kravatını düzeltti. "Kusura bakma işlerim vardı."

Hafifçe güldüm. Ondan gözümü kaçırarak etrafa baktım. Jiyong'un odasından çıktığını gördüğüm de tekrardan Minho'ya döndüm. "Öyle mi? Ben de kaçtığını düşünmüştüm."

Yüzü gerildiğin de benim yüzüme de bir sırıtış yerleşti. Bir adım atarak üstüme geldiğin de Jiyong'un adımı seslenmesi ile durdu.

"Jennie!" Ona doğru döndüğümde bu durumdan hoşlanmadığını belli eden bir yüz ifadesi ile bize bakıyordu. "Yanıma gel."

Minho'ya dönerek başımla hafif selam vererek Jiyong'un yanına ilerledim. Arkamda nasıl kudurduğunun farkındaydım. Onunla da halletmem gereken sorunlar vardı.

Jiyong eli ile odayı gösterdiğinde yanından geçerek içeri girdim. O da arkamdan gelerek kapıyı kapattı. İçeri girdiğinde arkamı dönerek ona baktım.

"İlk ve son kez söyleyeceğim." Bir kaç adım ile önüme gelerek durdu. Ellerini çıplak omuzlarıma koyarak gözlerini gözlerime sabitledi. "Minho ile bir daha konuşma. Ne olursa olsun, hangi ortamda olursa olsun. Konuşma."

even if i die | namjenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin