Karşımdaki duvara bakmaya devam ettim. Kaç saattir baktığımı bir süre sonra saymayı bırakmıştım. Tek yaptığım şey buydu. Duvara bakmak. Zaman kavramını yitirmiştim. Üç günden fazladır buradaydım. Yani öyleydim sanırım. Saati saymayı bırakınca gün sayılarını da birbirine karışmıştı.
Uyuyamıyordum. Zaten normalde de uyuduğum söylenemezdi ama bu durum farklıydı. Günlerdir uykusuzdum ama tek sorun bu değildi. Ağzıma tek bir lokma bile girmemişti. Su ihtiyacımı da Jay, hemen ölmemem için, ağzıma bir şişe su dayıyordu. Arada bir de bilincim kapanmasın diye başımdan aşağı buz gibi su döküyordu.
Yaralarımdan akan kan ise kurumuştu. Karnım parçalanmıştı. Uzun kırmızı çizgilere ilk başta bakamamıştım, daha doğrusu bakmaya cesaret edememiştim. En sonunda baktığımda ise tepki bile verememiştim. Normal de avazım çıktığı kadar bağırıp ağlamam gerekiyordu. Normalde bir insan böyle bir şey görüncü böyle yapardı. Ağlardı veya bağırıdı ama ağlayamıyordum. Sanki bütün duygularımı çekip almış gibiydi.
Artık kurtulmak istediğimden de emin değildim. Kurtulsam ne olacaktı? Bütün bunları geride bırakıp devam edebilecek miydim? Bu izler her zaman benimle olacaktı ve ben izler benimle olduğu sürece bu yaşananları geride bırakmazdım.
Yutkunmaya çalıştım ama boğazımın kuruluğundan dolayı boğazım kaçınmış öksürmeye başlamıştım. Uykum geliyordu ama uyuyamıyordum. Kafamı dik tutmaya çalıştım.
Deponun kapısınım açılma sesi geldi. "Günaydın."
Jay önüme kadar geldi. Karşımda duran sandalyeye oturup elindeki su kovasını yere bıraktı. "Bugün nasılsın?"
Tepkisiz bir şekilde ona baktım. Kafasını yana eğdi. "Hep bu kadar suratsız mıydın?"
Söylediklerini dinlemiyordum. Her gün gelip aynı şeyleri söylüyordu. Birazdan da üzerime kovadaki suyu dökecek, sonra büyük ihtimalle zorla su içirecek ve sonra gidecekti. Burada beni saatlerce kendi başıma bırakacaktı. Onunla olmaktansa yalnız olmayı tercih ediyordum.
"İplerini çözmemi ister misin?"
Yine tepki vermedim. İster miydim? Ayağa kalkarak sandalyemin arkasına geçti. Gerçekten beni çözecek miydi?
Bileğimde ellerini hissettim. Daha sonra cebinden çıkardığı çakının sesini duydum. İpi çakı ile keserek çözdü. Ellerim bir an boşluğa düştü. Yavaşça ellerimi öne getirdim. Ellerime baktım. İp bileklerimi kesmişti, kanlar da ellerime akarak orada kurumuştu.
"Ayağa kalk."
Hâlâ ellerime bakmak ile meşguldüm. Bileklerimi ovmaya çalıştım ama ipin kestiği yer yanıyordu. Eğilerek ayak bileklerimdeki ipleri de kesti. Onları tamamen unutmuştum. Çizmelerimden dolayı ipler çok rahatsız etmemişti.
Yere bastım. Ayakta durabileceğimi sanmıyordum. Jay elini uzattı. Eline baktım. Kaçabilirdim. Tam şu an kaçabilirdim. Beni çözmüştü. Ellerim bağlı değildi. Nerede olduğumuzu bilmiyordum ama buraya araba ile geliyordu. Arabanın sesini duyuyordum. Üzerinden anahtarı alabilirdim hatta telefonunu bile alabilirdim. Sadece biraz daha dayanıp kendimi toplamam gerekiyordu.
Kafamı kaldırarak ona baktım. Bunu yapabilirdim. Elini tuttum. Elini sıkarak döndürdüğümde bir an bana baktı. Onun bir tepki vermesine izin vermeden diz kapağına çizmemin topuğu ile vurdum. Yere düştüğünde elini bıraktım.
Ayağa kalktığımda ayağımın karıncalanmasından dolayı dengede duramadım. Geriye yalpaladığımda ayak bileğimden tuttu. Bırakması için çenesine ayağım ile vurdum. Acı ile bıraktığında ondan uzaklaştım. Karnım hareket etmemi tamamen engelliyordu. Dik duramıyordum bile.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
even if i die | namjen
Fiksi Penggemar"Bugün yaptığın şey savaş sebebi biliyorsun değil mi?" Cevap vermeden öylece durdum. Söyleyeceklerinin devamını bekledim. "Ve sen bu savaşı çoktan başlattın, küçük." Elini belimden çekerek son kez bile bakmadan benden uzaklaştığında bir an boşlukta...