Küçükken birini sevmenin zor olacağını düşünürdüm. Daha doğrusu aşık olma terimine anlam veremezdim. İnsanlar birbirlerini bırakmayacak kadar bağlanabilir miydi diye düşünürdüm. Hiç kimse vazgeçilmez değildi sonuçta.
Babam ve annemin birbirlerine aşık olup evlendiklerini biliyordum ama ben o aşklarına hiç şahit olmamıştım. Annem babamın aşık olduğunu kadın yerine bambaşka birine dönüşmüştü. Babamın aşkı ise gün geçtikçe azalmıştı ve en sonunda bitmişti çünkü aşık olduğu kadını artık yoktu.
Belki bu yüzden aşkın abartılması bana saçma geliyordu. Bitecek olan bir şey bu kadar yüceltilmemeliydi. Güzel şeyler sonsuz olurdu değil mi? En azından küçükken bildiğim masalların sonu öyle bitiyordu. Hepsi mutlu sonla biterdi ve sonsuza dek sürerdi.
Tabii ben bunların hepsini birini sevmeden önce düşünüyordum. Nasıl olsa insan bir şeyi yaşamadan bilemezdi. Anca dışarıdan gördükleri şeylere bakarak yorum yapardı. Ben de böyle yapmıştım. Anne ve babama bakarak aşkı, sevgiyi küçümsemiştim. Şimdi ise o küçümsediğim duygulardan bu üç aylık dönemde esaslı yumruklar yemiştim.
Elimi kaldırarak Namjoon'un yanağına koydum. Uykuya dalalı bir saat oluyordu. Bu bir saat boyunca yanında yatmış onu izlemekten başka bir şey yapmamıştım. Başka bir şey de yapmak istemiyordum. Başparmağımı oynatarak yanağını okşadım. Beni sevdiğini söylemişti. Ben ise bunu söylemesinin şokuyla ağzımı bile açamamıştım ama o bunu umursamamıştı ya da en azından bunu bana belli etmemişti.
Yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamıyordum. Beni seviyordu. Namjoon beni seviyordu. Bu cümle dile getirelemeyecek kadar güzeldi. Uzamış olan saçlarına elimi daldırdım. Her şeyini çok özlemiştim. Kokusunu, gülüşünü, sesini.
Bütün yüzüne dikkatlice baktım. Göz altları yorgunluğunu en çok belli eden yerdi. Dinlenmeye ihtiyacı vardı. Uzunca bir süre dinlenmeliydi. Bu üç ayda ne yaşamıştı, ne olmuştu bilmiyordum ama bir şeylerden etkilendiği belli oluyordu.
Yattığı yerde kıpırdandığında elimi yanağımın altına koydum. Birkaç saniye sonra gözlerini kırpıştırarak açtı. Rahat değildi. Zar zor bir saat uyumuştu. Uyuduğu o bir saatte de anlamadığım şeyler sayıklamıştı. Gözlerini tamamen açtığında direk olarak benimkilere baktı.
"Neden uyanıksın küçük?"
O da benim gibi elini yanağının altına koydu. Hâlâ uykusu vardı ama uyuyamıyordu. "Asıl sen neden uyanıksın? Çok az uyudun."
Gözlerini kapatarak derin nefes aldı. "Daha fazla uyuyamadım."
Dudağımı büzerek ona baktım. Onu bu halde görmek kendimi berbat hissetmeme sebep oluyordu. İyi değildi ve ben onun için hiçbir şey yapamıyordum. "Namjoon."
Gözlerini yavaşça açtı. "Anlat bana." Elini tuttum. "Lütfen."
Cevap vermeden bir süre daha gözlerime baktı. Sonra yattığı yerde yavaşça doğruldu. "Gelen oldu mu?"
"Anlamadım?"
"Yukarı çıkan oldu mu?"
Ben de onun gibi doğruldum. "Aşağıda birileri mi var?"
Kafasını yavaşça salladı. "Senin ve benim grubum var. Tabii eğer gitmedilerse."
Bunca zamandır aşağıda olduklarını bilmiyordum. Hatta evde birinin olduğunu bilmiyordum. Yataktan kalkarak yatmadan önce çıkardığı sweatshirtü giydi. Sonra benim olduğum tarafa gelerek yatağın kenarına oturdu.
![](https://img.wattpad.com/cover/192683143-288-k937373.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
even if i die | namjen
Fanfiction"Bugün yaptığın şey savaş sebebi biliyorsun değil mi?" Cevap vermeden öylece durdum. Söyleyeceklerinin devamını bekledim. "Ve sen bu savaşı çoktan başlattın, küçük." Elini belimden çekerek son kez bile bakmadan benden uzaklaştığında bir an boşlukta...