Arabamı kilitleyerek Gecenin Öfkesine doğru yürüdüm. İçerinin sıcak olacağını bildiğimden kabanımı yanıma almak istememiştim ama şu an ki soğuk havadan dolayı kabanımı almadığıma yavaş yavaş pişman olmaya başlıyordum. Oyalanamadan adımlarımı hızlandırarak girişe ulaştım.
Barın kapısını koruyan adamlar kim olduğumu görünce sorgulamadan geçmeme izin verdiler. Başım ile onları selamladıktan sonra benim için açtıkları kapıdan geçtim.
Kapıdan girmem ile uzun, kırmızı duvaları olan kordidor karşıladı beni. Duvarlarının kırmızılığı yetmiyormuş gibi yerler ve ışıklandırmada kırmızıydı.
Barın asıl bölümüne ilermeye başladım. Saat gece iki falandı. Yani en son baktığımda öyleydi. Telefonumu arabada bırakmıştım. Kimsenin beni rahatsız etmesini istemiyordum. Biraz hatta birazdan daha fazla yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.
Jiyong ile aram hiç olmadığı kadar bozulmaya başlıyordu. Bu en son isteyeceğim şeyler biriydi. Eskiden böyle bir şeyi hiç yaşamamıştık. Ne ben ona karşı gelirdim ne de o bana bu şekilde davranırdı. Eskiden hep ona sığınırdım. Yardıma ihtiyacım olduğunda ilk gittiğim kişi hep o olurdu ama bu aralar bazen en son gitmek istediğim kişi o oluyordu.
Barın asıl bölümüne geldiğimde bir süre durduğum yerde etrafa baktım. Barın en kalabalık olduğu saatler bu saatlerdi. Şu an büyük bir çoğunluk kafayı bulmuş bir şekilde eğleniyordu.
Kendilerinde olmadıklarından kulak zarını patlatmaya birebir olan son ses müzik onları pek etkilemiyordu.
Önümdeki basamakları inerek aralarına karıştım. Fazla temas etmemeye çalışarak barın olduğu yere yürüdüm. Uzun bir yürüyüşün ardından bara ulaştığımda boş olan bir tabureye oturdum.
İçkiyle pek aram yoktu. Aslında hiç aram yoktu. Daha önce hiç sarhoş olmamıştım. İçki içmiştim evet ama sarhoş olacak kadar değil. Özel günlerde veya bizimkilerin yanında içerdim.
Şu an tek başımaydım ve kafamı dağıtmaya fazlasıyla ihtiyacım vardı. Bar tezgahına dirseklerimi koyarak başımı ellerimin arasına aldım. Eve gidip uyumalıydım ama ben buraya gelmiştim.
Nasıl uyuyacağımı bilmiyordum. Namjoon'un yanına uyumak için yattığım an tekrar aklıma gelince gözlerimi kapattım. Bir daha olmayacak bir şeydi bunu biliyordum ama aklımdan çıkartamıyordum.
Namjoon'u mu yoksa onunla uyumamı mı aklımdan çıkartamıyordum bunu da bilmiyordum. Kafamı kaldırarak derin nefes aldım. Etrafa bakmak için kafamı yana çevirdiğim bana bakan bir adet Seokjin ile göz göze gelmem ile kaşlarımı kaldırdım.
"Bu saatte böyle bir yerde tek başına oturman pek mantıklı değil. Biliyorsun değil mi?"
Tepkisiz bir şekilde ona baktım. Normalde bu cümleyi başka biri söylese asılmaya çalışıyor veya amacı farklı diye düşünürdüm ama kullandığı ses tonu böyle düşünmemi engellemişti.
"Biliyorum."
Kafasını benden çevirerek kalabalığa baktı. Ben ise bakışlarımı ondan kaçırmadan yüzüne bakmaya devam ettim. Bir süre gözleri kalabalıkta oyalandıktan sonra bakışları tekrar bana döndü.
Bir adım atarak yaklaştı ama yine de aramızdaki mesafeyi korudu. Kafasını eğerek duyabileceğim şekilde konuştu.
"Namjoon'nun başına gelenlerin sorumlusu sensin. Buna rağman onu kurtarman kulağa pek mantıklı gelmiyor."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
even if i die | namjen
Fanfiction"Bugün yaptığın şey savaş sebebi biliyorsun değil mi?" Cevap vermeden öylece durdum. Söyleyeceklerinin devamını bekledim. "Ve sen bu savaşı çoktan başlattın, küçük." Elini belimden çekerek son kez bile bakmadan benden uzaklaştığında bir an boşlukta...