XXII

615 66 58
                                    


Yattığım yumuşak yatakta dönerek uyandım. Gözlerimi açmadan bekledim. Bir süre kendime gelmeye çalıştım. Nerede ve kimin yanında olduğum aklımda yavaş yavaş şekillenmeye başladı.

Daha fazla beklemeden gözlerimi yavaşça açtım. Açtığımda karşımda bir çift beni izleyen şişik göz ile karşılaştım. Yüzünde her zamanki ifadesizlik vardı. Kafamın yastık yerine onun kolunun üstünde olduğunu ve koluna sarıldığımı fark etmiştim ama buna aldırmadan yatmaya devam ettim.

"Ne zaman uyandın?"

"İki veya üç saat önce. Bilmiyorum." Boşta olan eli ile yüzümün önüne gelen saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Bir süre sonra saymayı bıraktım."

Yaptığı hareket kalbimi biraz hızlandırsa da aldırmadan ona bakmaya devam ettim. "Ağrın var mı?"

Kafasını iki yana salladı. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar rahat uyumuştum ve şu an yattığım yerden hiç kalkmak istemiyordum ama halletmem gereken bir teslimat vardı.

Aklıma gelen teslimat ile yattığım yerde hızlıca doğruldum. Üzerimde ki yorganı itekleyerek yataktan çıktım. Sandalyenin üzerine astığım ceketimin cebinden telefonumu çıkardım.

Saat öğlen ikiydi. Yaklaşık sekiz saattir uyuyordum. Gelen aramalara baktım. Sehun, Baekhyun, Kyungsoo aramıştı. Onlara bir sorun olmadığını, yanlarına birazdan geleceğimi haber veren bir mesaj attım.

Jiyong ise üç kere aramıştı artı olarak mesaj atmıştı. Mesajı gördüğümde geri dönüş yapmamı istemişti. İstediğini yaparak onu aradım. Telefonu açmasını beklerken Namjoon'a döndüm.

Hala yatakta aynı pozisyonda yatmış beni izliyordu. Kolunu benim yastığımın üzerinden çekmemişti. Ben de ona bakmaya başladığımda Jiyong telefonu açtı.

"Neredesin?"

"Kendi evimde." Jiyong ile konuşurken bakışlarımı ondan kaçırmıyordum. Yavaş adımlar ile az önce kalktığım, soğumuş yatağa ilerledim. Kalktığım yere ona dönük bir şekilde oturdum.

"Amerikalılar saati belirledi. Silahlara ulaşabildin mi?"

"Evet." Gözlerimizi bir saniye bile kaçırmadan birbirimize bakıyorduk. "Saati ve yeri bildirirseniz silahları güvenli bir şekilde oraya getiririm."

"Tüm bilgileri mesaj olarak göndereceğim. Teslimata sizinle beraber ben de geleceğim." En sonunda kolunu yastıktan çekmişti ama hala gözlerini benden çekmemişti. "Hatta grubundan sen ve seçeceğin bir kaç kişi olsun."

"Emredersiniz."

Başka bir şey söylemeden telefonu kapattığında telefonu kulağımdan çektim. Uzanarak telefonu komidinin üzerine koydum. Tekrar ona döndüm. "Telefonum üstümden çıktı mı?"

Sorduğu soru ile ayağa kalkarak banyoya yürüdüm. Pantolonunu çıkartırken dikkat etmemiştim ama burada olabilirdi. Yerde duran pantolonu eğilerek elime aldım.

Ceplerine teker teker bakmıştım ama hiçbir şey yoktu. Odaya tekrar döndüğümde doğrulmaya çalışıyordu. "Telefonunu bulamadım. Hatta cebinde hiçbir şey yok." Hızlı adımlar ile yanına gittim. Kolundan tutarak yardım ettim. "Cüzdan, kimlik hiçbir şey yok."

Samimiyetten uzak bir şekilde güldü. "Şaşırmadım."

"İstersen benimkini kullanabilirsin." Kafasını onaylarak salladığında komidinin üstünde duran telefonumu aldım. Şifreyi girerek ona uzattım.

even if i die | namjenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin