50| cennetten kovulmadık, cenneti reddettik.

1.2K 131 109
                                    


İyi okumalar ve yeniden merhaba. 🌙

-


Salonda, kucağımdaki büyük bir kase kremalı ve köfteli makarnayla gri koltuk takımında öylece oturuyor, günün akşama çalan vakitlerinde olduğumuz için karşımda yeni tanıştığım ve benimle beraber yemek yiyen daha doğrusu beslenen Rhualarla beraber oturuyor, hemen yanımdaki Yoongi sanki bana temas etmezse kaçıp gideceğimden korkar gibi bir eliyle büyük; içi sang dolu bardağını kavramış, diğerini de baldırıma yaslamıştı ve gözleri her birkaç dakikada bir bana bakarak beni kontrol ediyor ve her bakışmamız dudağının kenarında biten bir gülümsemeyle sonlanıyordu.

Karşımda sempatik mi sempatik, oldukça da güzel olan şimdi lacivert saçlarını gülerek ensesinde topuz yapan, üzerindeki krem rengi büyük bir gömlek ve altındaki buz mavisi kotuyla oldukça sevimli; dışarıdan görsem Rhua demeyeceğim ve adının da Wheein olduğunu öğrendiğim kadın duruyor ve söylediğine göre tamamen benimle aynı durumda olmasa da; o da benim gibi arafta kalmış ve zamanında Yoongi yardım edince onlara, o da kendi eşine geri dönmüştü. Ki döndüğü kişi de Wheein'in hemen yanındaki Hwasa oluyordu.

Hwasa, aralarındaki en değişik, en değişikliğiyle de en karizmatik olanıydı. Siyah saçları dalgalıydı, uzun zümrüt yeşili tırnakları, yüzünde ağır bir makyaj, yanağında bu makyaja bir noktayla sonlandırmak istemiş gibi bir ben, küçük dudakları ve çekik, genelde sinirli ya da ruhsuz bakan gözleri vardı. Üzerinde kırmızı tıpkı Wheein'inki gibi bir gömlek, belinde inceliğine göre daraltılmış altın bir kemer ve beraberinde siyah yüksek bel kotu ve sivri uçlu dizlerine değin uzanan çizmeleriyle ortamda ilk göze o çarpıyordu. Ne çok ne az konuşuyor, yalnızca fikri varsa belirtip susuyor o da tıpkı Yoongi'nin bana yaptığı gibi sürekli Wheein'e temas ediyordu.

Böylece gözlerim, kucağımdaki kaseden başka bir lokmayı alırken Solar'a kaydı. Bariz bir dekolte leoparlı elbisesinde göğüslerini açık bırakacak şekilde duruyor, ayaklarındaki kibar topuklar da bunları destekliyordu.Y üzünden hiç düşmeyen bir gülümseme ve beraberinde kahkahası, sarı saçlarını kıvır kıvır yapmış ve omuzlarından geriye atmış bir halde, yanında duran onun da adını yeni öğrendiğim Moon Byul olan kadına arada eğiliyor, gülümsemesini göstererek kıkırdıyor ve elindeki bardağından iştahlı bir yudum alıp yeniden onunla harıl harıl konuşan Jungkook'a cevap veriyor ve bir defa daha gülerken bedenini her zaman yakalayacağını bildiği Moon Byul'un üzerine atıyor ve o kahkahasını bastırma gereği bile duymazken, Moon Byul denilen kadın izliyordu onu sakince.

Hiç konuşkan birisi değildi kendisi, gözümü açtığımdan beri yalnızca bir defa geçmiş olsun ve seni görmek güzel, bir de nezaketten tanıştığıma memnun oldum demiş daha sonra ona laf atılmadığı sürece, ki bu da bir sefer olmuştu, hiç konuşmamıştı. Yüzü dümdüz, mimiksiz ve temizdi. Saçları simsiyah ve düz, üzerindeki kıyafetleri de düzenliydi; baştan aşağıya siyah gereksiz deri gösterimine ihtiyaç duymadan da kesifti. Solar gibi dağınık değil, onun gibi neşesini belli eden bir tip değil aksine düzenli ve belirgindi.

Ve hemen ikisinin yanında, tekli koltukta ellerini dizlerine, dizlerini de oturduğu tekli koltukta göğsüne çekerek ve iyice sıkışarak kendisini sığdırmış olan Zhou Mi oturuyor, gözlerini üzerimden bir saniye ayırmıyor, gözlerimin içine bakıyor; anlamaya çalışıyor ama o anlıyorsa da ben anlamıyordum. Kendine has giyimi, başının üzerinde genelde topuz duran saçlarının bu sefer belini işgal ettiği, sakin sakin etrafı dinleyip gözlemleyerek bir şekilde dinlendiğini düşündüğüm hareketler içerisindeyken, o da ağır ağır yudumluyordu elindeki sangını ve yine bakışlarını bana çeviriyor sonra Yoongi'ye bakıyordu.

R Å E H | m y g × p j mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin