42| Okaynus ve Küçük Kayık

1.5K 193 124
                                    

İyi okumalar 🌙

-

-Jimin-

Alevler içinde yanan  zihnimi yansıtırmış gibi sıcacık olan  bedenim onunkinin yanında bir kor parçasıydı, yorgunluğumun verdiği o tatlı his beni mayıştırmış, uykum gözlerimin üzerine bir dünya yükünü sırtına yükleyip binmiş ama buna rağmen onunla tüm gücümle savaşmam gerekmişti. Gözyaşlarımın nemlendirdiği gözlerim ve yüzüm, kirpiklerimin gözlerime artık eskisi kadar yumuşak gelmemesiyle ağlayışlarım kat be kat daha acılı olmuş, sızım sızım sızlayan burnum kokusuyla dolarken yüreğim, bunun için teşekkür ediyordu. Gün geçtikçe zayıflayan bedenim tıpkı onunki kadar sıskalaşmış, kemiklerim bir kaç günde görülür hale gelmiş, yaşayan bir ölüye dönüşmüştüm. Normalde tombul olan ellerim bile, şimdi onun kemikli parmakları arasında yumuşaklıklarından ayrı bir halde öylece yatıyor, onunkilere benzeyen ellerim gözyaşlarımı silmek için çaba bile göstermiyordu. Ciğerlerim ağlamaktan yanıyor, ara ara sancıyor, büyük öksürük krizlerine girmemek  için sık sık yutkunuyordum. Onun soğuk bedeninin yanında, ciğerlerime sanki yıllar sonra ilk defa nefes girmiş gibi yanan göğüs kafesim, hırıltılı sesimin ardında bedenimi büyük bir hüsrana sürüklüyordu. Yüreğim iki ciğerimin ortasında bu denli büyük bir ağrıyla adeta ağlıyor, çaresi hemen yanı başımda şimdi saçlarıma ufak buseler bıraksa dahi bu ağrı bir türlü geçmiyordu. Artık yalnız olmadığını bana kimsede duyamadığım kokusuyla anlatan; ben buradayım diyen bedeniyle hemen kollarının arasında durduğum Gönül Çelen'im bir kelime bile etmiyor, konuşmayaşımızı dudaklarıyla beni kutsayarak kapatıyordu.

İnce ama kaslı bedeni, dışarıdan hiç belli olmasa da yapılı göğsünün hemen üzerindeki başım, bacaklarını bacaklarıma, kaybolduğum bu koca okyanusun içindeki küçük bir kayık olan beni sakin bir şekilde limana bağlamış gibi, bağlamış; beni adeta kendi bedenine hapsetmişti. Elleri sırtımda, ara sıra belimde, saçlarımda ve ensemde dolaşıyor, ufak hareketlerle tüm bedenimi parmak uçlarıyla geziyor, asla ileriye gitmeden ince ve küçük hareketler eşliğinde yeniden tanışıyorduk. Dudakları yüzümü öpüyordu. Cennete dokunmuş gibi hissettiren, iki küçük et parçası kaşlarımın üzerinde, nemli gözlerimde, kirpik uçlarımda, burnum ve dudaklarımın arasında kalan ve gözyaşlarımın biriktiği o bölgede, elmacık kemiklerimde ve alnımın tam ortasında kokumu kendisine çekerek, sanki bu kokuya yaşaması için ihtiyacı varmış gibi beni soluyor, kollarının arasında beni seviyordu, her şeyiyle. 

Söylediğim tüm o sözlerin yalan olduğunu, hiçbirini inanarak, hissederek söylemediğimi söylüyordu öpüşleri, dokunuşları. 

Dudaklarıma belli belirsiz değen dudakları benden nefret etmiyorsun diyordu. Gözlerimin üzerindeyken beni seviyorsun inkar edemezsin diyor, elmacık kemiklerimin üzerine bıraktığı küçük öpüşlerinde seni anlıyorum, seni anlıyorum ve yanındayım diye mırıldanıyor, ufak adımlarıyla burnumun ucuna kadar iniyor ve seni bırakmayacağım diyordu. Hemen oradan vals yapar gibi çeneme inip, küçük dönüşleriyle hemen boynuma inmeden önce de  asla diyordu, asla yalnız kalmayacaksın. Çenemin altına, İz'in başladığı yerden bittiği köprücük kemiklerime geçtiğinde ağır ağır seni çok özledim diye fısıldıyor ve son hamlesini hemen kalbimin üzerine bırakıp beni büyük bir ıstırabın içerisine itiyordu; seni seviyorum diyordu tam da kalbimin üzerindeyken, seni seviyorum Ohar, seviyorum ve seveceğim, biliyorsun. 

"Beni neden bırakıp gittin?"

Bu karanlığın içine gömülmüş, öpüş seslerinin benim nefes ve hıçkırık seslerime karıştığı odada, geldiğinden beri yavaşlayan ağlayışlarımın ardından yorgunca mırıldandığımda Yoongi'nin öpücükleri az önce zar zor güç bulup hareket etmiş olan dudaklarımın üzerine kondurmuştu kelebekler kadar yumuşak olan busesini.

R Å E H | m y g × p j mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin