33| acını küçümsemeyeceğim.

1.9K 242 126
                                    

İyi okumalar 🌙

-

"Bir garip kokmuyor mu?"  Jjeonggu'nın arka plandaki havlayışları, evimin dehşete tanıklık etmiş bahçesi, Jungkook'un kırmızıya bürünmüş gözleri, tetikte bekleyen bedeni ve Yoongi'nin beni gerisinde bırakarak önden hızlı adımlarla eve girişi, Taehyung'un yanımda etrafı kolaçan eden gözleriyle ve çökmekte olan bedenimle ayakta zar zor duruyordum.

Jungkook arkamda, yanımdaki Taehyung ile evimin bahçesindeydik. Ellerim titriyordu, güçsüzdüm ve bayılacak gibiydim. Yoongi'nin  evin içine giren bedeni ve görmeye dayanamayacağım görüntülere şahit olduğum, büyükbabamın yattığı o zemin, tam da karşımda duruyordu.

"Kook, sonra." dedi Taehyung sanki benim farkına varmadığım bir şeyi anlamışlar gibi, zihinlerinde konuştuklarını biliyordum ve bir kere daha tüm bunların dışında kalmış olmak, zaten allak bullak olmuş zihnim için bu seferlik iyi gelmiş, beni ayakta tutabilmek için arkamda duran bu üç kişi şimdi en  çok ihtiyacım olan şey haline gelmişti; destek, desteğe ihtiyacım vardı. 

Gözlerimi bahçemde gezdirdim ağır ağır, tek tük çıkmış olan çiçekler solmuş, çimenler çamura bulanmış, dün yağan yağmur etrafı kirletmiş ve aksine bu kirliliğin, gökkube dün, sanki büyük babamın yattığı yeri yıkamak istercesine yağdırmıştı yağmurlarını. 

Yoongi kafasını çıkarıp bize baktığında Taehyung kolumu ağır ağır sıktı. Yanında durduğum mavi tulumbanın oradan ilerlemeye başladık. Artık evim gibi hissettirmiyordu burası, artık yuva değil bir cinayet maaliydi. Bir bakıma en güzel anılarımın katili, en korkulu rüyalarımın birisine tanıklık ettiği bu bahçe, kanımı dondurmaktan bir işe yaramıyordu şimdi.

Ne yapacaktım? Burayı bırakıp gidecek miydim? Burada yaşamaya katlanabilir miydim? En önemlisi burayı ne yapacaktım? Baktığım her köşede büyük babamın izini gördüğüm bu evde gerçekten sabahları gözümü açıp, yaşamaya başlayabilir miydim? 

Iseul Teyze'nin sesini duyduğumda başımı çevirip ona baktım, bedeni iyice çökmüş, saçlarındaki aklar gittikçe çoğalmış ve şu üç gün içinde Iseul Teyze daha da yaşlanmıştı.

"Oğlum?" dedi bana bakarken. Gözlerimin altındaki morluklara, incelmiş bedenime ve rengimin birkaç ton açılmış olmasına bakıyordu küçük gözleriyle.

"Iseul Teyze..." diye mırıldandım ve kollarımı açıp onu kucakladım. 

Titreyen bedeninin arkasından, sanki günlerdir içinde tuttuğu gözyaşları bir anda patlamış gibi göğsümde ağlamaya başladı. Bedeni titriyor ve kasılıyordu kollarımın arasında.

"Kuzum." diye mırıldandı. 

"Kuzum, çok üzgünüm."

Sırtımda birleştirdiği elleri beni sıkıp ufacık yapmak ister gibiydi. Öylesine sıkı ve öylesine sert bir şekilde sıkıyordu ki beni, ağlamaya başlamış, boğazımdan yükselen hıçkırıklara engel olamamıştım. Iseul Teyze, yaşlı bedeninden beklemediğim bir eforla kollarını sıkmaya devam ettiğinde, nefes alamamaya başlamış, sıkılan göğüs kafesim ciğerlerimi ve kalbimi bir yumruk gibi hissettirmişti; katı ve sıkılı.

Iseul Teyze başını göğsüme bir kaç kere sürttü ve sanki birisi başını geriye çekmiş gibi aniden geriye doğru çekmiş, boynu garip bir eğimle bükülmüş ve küçülmüş gözbebeklerinin, bulanmış kahverengi gözlerinin ve titreyen dudaklarının arasından mırıldanmıştı. 

R Å E H | m y g × p j mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin