iyi okumalar🌙
-
Evimin küçük ve eski, yıkılmaya yüz tutmuş duvarlarının yer yer aşınmış boyaları, uzun iki duvarın arasına sıkışmış ahşap kapı, bir süredir ayak basmadığım bu topraklar bir zamanların yaşayan nefesi Haekwon'a, büyük babama ev sahipliği yaparken şimdi toprağına uyum sağlayamamış çiçekler gibi solmuştu. Tüm havası birden değişmiş gibiydi. Sanki üç hafta önce büyük babamın ayakları bu toprağa basmıyormuş gibi evin neşesi, ruhu ve canlılığı bir anda gitmiş, büyümeleri için umut beslediğimiz fidanlarımız solmuş ve toprak suyundan uzakta; kurumuş ve çatlamıştı.
Tahta kapımızı arkamdan kapatırken gözlerim bahçenin ortasındaki tulumbaya değmişti, bir kaç adım ötesinde yatmış büyük babamın cesedi sanki şimdi de oradaymış gibi hissettiriyordu ama hayır, hiçbir şey yoktu bu evde.
Ruhumun yorgunluğunu, tüm gözyaşlarımı ve hüznümü sırtıma bağlamış bir halde yürüdüğüm yolların sonu burada bitmiş, veda etmeye hazırlanan güneşin izleri tüm şehrin üzerinden parmaklarını çekmiş ve her yer serinliğe, gölgeye ve ferahlığa bürünmüştü. Ardımda kapalı duran kapıya yaslanan, yorgunluktan bitap düşmüş bedenim, titreyen ayaklarımca dik durmaya çalışırken allak bullak aklım bir an önce oturmamı söylüyordu. Bayılmadan önce, gücüm hala yerindeyken evimin içine girmeli, odama kendimi atmalı ve uyumalıydım.
Mavi tulumbanın güneşin altında tüm gün kavrulmuş bedeni hemen karşımdaydı, bir kaç adım ötesinde yaşananları bildiğimden gözlerimi ondan alamıyordum. Cesaret edip bir adım dahi atamıyordum. Ağlamaktan yorulmuş, bir yere varamayacağımı anlamıştım, neler yapmam gerektiğini düşündüğüm upuzun bir yürüyüş ayaklarımdaki dermanı almıştı.
Onun evinden buraya, nehrin kıyılarını da içeren, ara sokaklarda nereye gittiğimi bilmeden yürüdüğüm bunca saat gözümdeki yaşı kurutmuş, aklımı toparlamaya çalışmıştı. Şimdi ise evimde, tulumbanın karşısındaydım. Nedense içimde bir huzur, bir sıcaklık vardı, sanki birisi beni kucaklıyormuş gibi, sevildiğimi hissediyordum. Oysa yalnızca tulumbaya bakıyordum. Çocukluğumda bolca su içtiğim, sıcak yaz günlerinde onun suyuyla yıkandığım bu tulumba, bir süre önce buraya yapıldığı ilk günden beri her gün gördüğü bir adamın bedeninin ayak uçlarına düşmesine tanıklık etmiş, sahibinin ölümünü görmüştü.
Titreyen ayaklarım bir adım ileri attığında cesaretim korkumu yenmiş, yüzsüzlüğüm beni yeyip bitirmiş ve adımlarım ardı arkasına durmadan beni önce cebimdeki anahtarla karşısında dikildiğim evimizin kilitli kapısına ardından da odamın bildiğim kokusuna getirmişti. Yol boyunca tuttuğumu fark etmediğim nefesim büyük bir ihtiyaçla ciğerlerime dolarken, güç bela yatağıma çöktüm. En son buradan gittiğimde, onunla beraberdim. Kapıma gelmiş, beni bir yere götüreceğini söylemiş, büyük babamla ile tanışmış daha doğrusu kendisini ona hatırlatmıştı. Şimdi ise ikisini de kaybetmiştim. Yatağın ucunda oturan bedenim geriye doğru kaydı, başımı yastığıma, sırtımı da artık eskisi kadar yumuşak gelmeyen yatağıma yasladığımda sızlayan beynime ayak uydurarak derince bir nefes aldım.
Yorgundum ama fiziki değildi, ruhen ve zihnen çökmüş hissediyordum. Bilmediğim şeylerin altında nasıl ezilebilirdim hiçbir fikrim yoktu ama işte burada acı içindeydim, bilmediğim onca şeyin altında, üstelik bilmem dahi istenmezken ve bana anlatılmazken, bilinmezlik yüzünden bitap düşmüş, sevgim hiçe sayılmıştı. Abarttığımı düşündüğüm de olmuştu bu yürüdüğüm süre boyunca ama hiçbir şekilde abarttığım bir kısım görememiştim. Zaten bildiğim ne kadar şey vardı ki? Rhuaların varlığı, yedi tane Lord olduğu, Yoongi'nin bir Lord olduğu, kan içtikleri... Başka ne biliyordum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
R Å E H | m y g × p j m
FanfictionYüzyıllardır doğan ve yeniden ölen Ruh Konağı, her doğuşunda bedenini Mühürlerle süsleyen eş, Lort Rhua Yoon Gi'nin en değerlisi; Raeh yeniden doğdu. Funsåesser ve Ruensåesser'in hikayesi. min yoon gi × park ji min.