46| araf.

1K 141 117
                                    

İyi okumalar🌙

-

-Jimin-

Huzur. 

Huzur ve sessizlik. 

Bir vadinin yeşilliklerinin tam ortasında, lavanta çiçeklerinin kokusunun burnumda dans edişi, güneşin yakmayan ama içimi ısıtıp beni sarıp sarmalayan dokunuşları, derin bir nefes ki beni hayatta hissettiren, saçlarımın içinde gezinen rüzgar alnımdan kayıp kirpiklerimin arasına iniyor ve üzerimdeki büyük, tiril tiril keten kıyafetlerimi havalandırıyordu.

Uzaktan kulağıma dolan kuş mırıltıları, yanımda benimle uyuyan kedilerin yumuşak tüyleri, başımın üzerine konmuş olan küçük serçenin şarkısı ve hemen arkamda akan nehrin içindeki balıkların; meraklı meraklı bakışları ve dalgaların arasına kapılıp kaybolan bedenleriyle beni güldürüp, irili ufaklı bedenlerinin parlak derilerini yansıtan güneş ışığındaki heyecanları da güzel bir keyif bırakıyordu  gerisinde. 

Sıcacık bir histi içinde olduğum bu durum. İlk defa, uzun zaman sonra sanki gülümseyebilecekmiş gibi mutluydum. Dudaklarım yukarı kıvrılıp, elmacık kemiklerimi havalandırıp bir gülümsemeyi yüzüme koyacak ve ben, mutlu hissedecektim. Üzerinde yattığım çimenler beni kucaklıyor, yattığım ve yatmış olduğum tüm yataklardan da daha rahat hissettiriyordu üstelik. 

Huzur. 

Huzur... Tanrım, huzur...

Garipsiyorum. Kelimeyi bile söyleyecek kadar yakıştıramıyorum kendime. Öyle yabancılıyorum ki belki de kendimi kandırıyorum. Bir dalga ki beni peşine takıp okyanusun dibine kadar sürüklüyor, orada bile bakınmaya devam ediyorum bu kelimenin anlamına. Mırıl mırıl, iki dudağımın  arasında geziniyorum; huzur... Huzur gerçekten benim için burada mısın?

Huzur...

Hiç gerçekçi hissettirmiyor bu, huzur hiç gerçekçi değil... Ruhumu kucaklıyor ama ben kayıp gidiyorum aralarından parmaklarının. Yere düşüyorum, canım yanıyor ama yine de huzur diye adlandırdığım bu histen daha gerçekçi, daha ben hissettiriyor bu acı.

Sanki ben bu dünyaya mutlu olmak için gelmedim, öyle bir yabancılık bu tattığım.

Sanki ben bu dünyaya gülmek için de gelmedim, oysa ki çok da güzel  gülerim.

Sanki ben bu dünyaya hep ağlamak için geldim gibi bir his bu, beni ele geçiren.

Sanki bu dünyada hep üzüleceğim, hep tek kalacağım. Duyguların elleri boğazımı sıkacak ve ben hep, yok olacağım...

Sanki yıllarca savaşmışım gibi,beni kahreden bir yorgunluk... Sanki yıllardır mutsuzmuşum gibi belimi büken bir ruhsuzluk... Sanki ellerimi tutan birileri hiç olmamış gibi içinde kavrulduğum bir yalnızlık... Başımı okşamamış gibi hiç kimse, bir sevince bile tutunamayacağımı hissettiren kimsesizlik... Ellerimi tutmayan sevgilinin, yüreğimi yıkan noksanlığının dimağımdaki haykırışları ki, beni sağır eden seslerinin gölgesinde kalmışlığım...

Kahrolduğum acıların hepsi, gözlerimin döktüğü yaşların içerisinde ruhumu yıkayınca, sanki zehrini akıtabileceğimi düşünmüşüm de onun yerine  ellerime bulaşan siyahlıkla kalakalmışım  ve bu siyahlığın içerisinde boğulmuşum gibiydi, çırpınmıştım kurtulabilmek için.

Huzur ve mutluluk diye ağlayıp; yalnızca keder ve hüznün içerisine bırakılmışım gibi, ellerimi uzatmışım ama kimseye tutunamamışım gibi; hepsi beni boğuyor, beni dibe çekiyor ve gözlerimin önünde bana çığlık  atan gerçeği fark ettiriyordu. Geride bırakılmıştım.

R Å E H | m y g × p j mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin