43|acım sona, ben ona ererim.

1.4K 173 88
                                    

İyi okumalar 🌙

-Yoongi-

Tıpkı Kris'e olduğu gibi yüzünün dehşet ifadesi mimiklerinin arasına öylesine kuvvetle tutunmuş, kirpikleri bile acıyla kısılmış ve kaskatılığından suratındaki kaslarının, milim bile kıpırdamıyordu gözlerini çevreleyen küçük ince oklar olarak sanki onları yerinden söküp saklanmış ruhunu ve aklını okumamı istemiyordu.

 Savaşının ve kaybedişinin son eseriydi, tıpkı soydaşı gibi siyah cam masanın ortasında duran başı.Eminim konuşabilse bana zamanın başından beri ayak bastığı topraktan yabani bir otmuş gibi çekip kopardığım için başının öfkesini kusar, lanetli dudaklarının arasından binlerce küfür savurur, binlerce efsunla beni büyülemeye çalışır, Svalielerin kötü nefsine layık bir şekilde ecdadımın her bir üyesine çamur atar, beni öldürmek yerine aklına gelen tüm işkenceleri uygulayacağına dair binlerce plan anlatırdı.

Uzun saçlarına bulaşan kan onları kaskatı etmiş, yüzünün yarısı da kendi kanı ile renk almış, kahverengi gözlerinin içindeki kırmızı parıltılar donmuş ve gözleri tümüyle bulanıklaşmıştı. Uzun sivri iki dişi damaklarından birer kazık gibi çıkmıştı, ağzı acısının çığlıklarını bağırmak için açılmış olmasına rağmen sesi sonsuzluğa kısılıp kalmıştı. 

"Zhou Mi'yi mi çağıracağız?" Jungkook ve Taehyung geldiklerinden beri sessiz bir şekilde oturuyor, benim izlediğim Shon'a bakıyor sonra  dönüp birbirlerini inceliyor, yine de sessizliği bozmuyordu.

Sauvage aşağıda tıkır tıkır bir saat gibi işliyordu. İnsanlar ve insan olmayan, şu sıralar yeni yeni ortaya çıkmaya başlamış Rhua ve Svalielerden ayrı bir şekilde şehir hayatına uyum sağlamaya  başlamış Vuerler ile bu büyük bar dolup taşıyor, bilgi akışı bardaklardan dudaklara, oradan damarlara akan kan gibi akıyordu. Lordların gezindiği, zevk odalarının dolup taştığı, yer altındaki mahzenlerin ve keyif için kiralanan süitlerin bile ara sıra günlerce kapalı olduğu; görünenin asla gerçeği yansıtmadığı bu bar, bir arı kovanından farksızdı. 

"Zhou Mi'yi unut." Gözlerimi Shon'dan çekip, siyah deri koltukta yan yana oturan ikiliye çevirdim ağır ağır. 

Sırt sırta dövüştüklerinden, bağları şuan her zamankinden daha güçlü, zihinleri her zamankinden daha bağlıydı. Mühür öyle değişik işliyordu ki bazen anlamakta ben bile güçlük çekiyordum. Durumlar ve duygular her daim bir olmalıydı, bir diğerinin hissetmediği duygu bazen hissedene kabus olabiliyordu. Taehyung'un haz almadığı bir durum Jungkook için keyif seline dönüşürse, Taehyung hırçınlaşabilir, öfkesine kapılıp kavgaya tutuşabilir ve sonunda Jungkook'un keyfi gazaba dönüşüp ortak olan bu duygu patlamayı bekleyen bir yanardağ gibi ikisini de mahvedebilirdi. 

Birisinin diğerini sürekli olarak desteklemesi, sürekli olarak stabilize etmesi, eskotluk yapması gerekliydi. Bir duygu diğerinden fazla yahut az, diğerinden daha yoğun, keskin ve kesif olursa, öteki duygular körelir, duygunun keskinliği bir süre sonra öteki partnerin körelmesine ve bunun doğuracağı dengesizlikler yeniden ikisinin de ıstırabına dönüşebilirdi. 

Birbirine değen omuzlarına, oturuyor olsalar bile iç içe duran avuçlarına, akıllarında sürekli konuştuklarını bildiğimden ara sıra endişeyi konuk eden gözlerine bakıyordum. Tehlikeyi ikisi de hissetmişti, şimdi bu his ortak zihin ve ruhlarında diğer duyguların önüne geçmiş, korunma ve koruma iç güdüsü tüm duyguları koza içine alıp onları tedirgin etmişti.

"Onu öldürmemiz gerekiyor." dedim bir anda sol bacağımı sağın üzerine atıp, oturduğum koltuğa iyice yaslanırken. Jungkook'un gözleri salise salise büyüyüp bana bakmaya devam ettiğinde Taehyung bir şey demek için hazırlanan Jungkook'u durdurmak için iç içe olan ellerinin üzerindeki parmağını okşadı yavaşça.

R Å E H | m y g × p j mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin