-
İyi okumalar 🌙
-
Sarı saçlarım başımın üzerinde birbirlerine dokunmak, bedenlerinin bir olmak için çırpınışları ama aynı zamanda farklı yönlere ayrılıp yer yer karışmasıyla dağılmıştı, bordo çarşafların üzerine kendilerince bir resim çizmiş ve nedense bu resim zihnimin karışıklığına, zihnimin savaşına ve labirentlerine pek bir benzemişti. Gözlerim olduklarının aksine büyümüş ve şişmiş, sızılı ve kırmızı bakışlarımı açıkta tutmak için olabildiğince açık durmaya çalışıyordu. Kirpik diplerimi dehşet bir ağrı almıştı, başımdaki ve gözlerimin ardındaki ağrı da tıpkı bunun gibi ama daha çok ağlamama neden olacak kadar şiddetliydi. Burnum tıpkı elmacık kemiklerim ve gözlerim gibi kırmızı, sanki güneş öpmüş gibi al aldı. Dudaklarım şişmiş, tahrip olmuş ve besinsizliğimi belli edercesine kurumuştu. Bir de esgeçemeyeceğim büyüklükte göz altı torbalarıma adet sahne olan morluklar vardı.
Berbat haldeydim.
Çıplak göğsüm, sırt üstü yattığımdan sereserpe gözler önünde, çenemin altından başlayıp köprücük kemiklerimin ortasındaki yuvarlak boşlukta sonra eren kırmızı İz'imi olabildiğince rahat görmemi sağlıyor, zayıflamış vücudum ve solmuş rengim sağlıksız görünüyordu.
Örtü belimi kapatmış, evin soğukluğuna nazaran altımda yalnızca iç çamaşırımın olduğunu belli edercesine üşümüş bacaklarım da neredeyse çıplak olduğumu hatırlatıyordu bana, tüm bu detaylar birer birer ortama alışmış yorgun irislerim tarafından, Yoongi'nin tavanındaki ayandan anbean beynime aktarılıyordu.
Sakin, sessiz, gözümü bile kırpmadan yalnızca kendime bakıyorum, yalnızdım. Yoongi dün belli ki gelmemişti, gelse bile yanımda yatmamıştı...
Sevmediğin insanlarla uyumazsın zaten...
Sıcak gözyaşım gözümden kayıp ağır ağır kulağımın yanına indiğinde bozulan surat ifademi titreyen çenem ve yüzüme çıkan ellerim takip etmiş, bedenim soluma acıya kıvranırken çığlık atmamak için alt dudağımı ısırmış, acımı ondan çıkarmak istercesine sıkıştırmıştım dişlerimle.
Vücudum titreyerek ağlamaya başladığında hızla gözlerimi açıp, bileğimi dudaklarıma dayadım. Bir şeyleri anlıyordum gözlerim deli gibi karşımdaki komodinin kenarlarında gezinirken. Dün söylenen sözlerin acısı, gerçeklikleri kelimelerin, acımın derinden gelişi ve gözleri Yoongi'nin, hepsi birer hançer gibi açıkta olan sırtıma giriyor, delik deşik oluyordum.
Sırtıma saplanan ok, Yoongi'nin gözleri önünde önce o sonra ben aynı okla vurulduğumuzdan beri, sanki canım bu denli acımamışçasına hiç, haykırışlarımı yuta yuta ağlıyordum.
"Hiçbir önemin yok." demişti, nefesim kesilmişti bunu dediğinde, ciğerlerim yanmıştı.
"Hayatım boyunca seni bekledim, her seferinde ne elde ettim? Koca bir hiç..."
Koca bir hiç... Park Jimin, nesin sen? Koca bir hiç mi? Şu haline bir bak, büyük babanın ardından dökmediğin gözyaşlarını kimin ardından döküyorsun?
"Bir önceki hayatında olduğu gibi belki birkaç büyü işe yarar ve o Huna'nın yaptığı gibi belki de kalbimde senin için biraz da olsa sevgi kalmışsa, onu uyandırabilir diye düşünmüştüm, yanılmışım. Kendine bir bak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
R Å E H | m y g × p j m
FanfictionYüzyıllardır doğan ve yeniden ölen Ruh Konağı, her doğuşunda bedenini Mühürlerle süsleyen eş, Lort Rhua Yoon Gi'nin en değerlisi; Raeh yeniden doğdu. Funsåesser ve Ruensåesser'in hikayesi. min yoon gi × park ji min.