Bir önceki bölümün son kısmını hatırlamanız adına bırakıyorum buraya... İyi okumalar🌙
" İstemiyorum artık..." diye sızlandı Seokjin ağlarken.
"Artık savaşmaktan da, öldürmekten de bıktım... Yaşamaktan da, uğraşmaktan da bıktım..."
Sonra bir anda, tüm karanlıkların içinde parlayan bir ışık gibi Namjoon'un gözleri önüne geldi gerçeğin en katı hali.
"Yoongi..." Dedi Namjoon. "Yoongi yaptı bunu sana."
Seokjin'in omuzlarına tutunmuş ellerini kendisinden uzağa çekip de güzel yüzüne bakınca, gözlerinden düşen yaşlara denk bir şekilde ağlayan Namjoon fark ettiği doğruları Seokjin'e bir bir söyledi.
"Bunların hepsi, Yoongi'nin suçu... Görmüyor musun Hayatım? Eğer Yoongi seni öldürmek istemeseydi, eğer Yoongi seni öylesine yaralamasaydı bunların hiçbiri olmayacaktı!"
"Hayır..." Seokjin anlamayan eşinin gözlerine bakarken tutamadığı yumruğu umursamayıp bir daha bağırdı.
"Hayır! Biz yaptık Namjoon. Sen ve ben, biz yaptık! Sayıca üstün olduğumuzu bilerek onları gafil avlamak istedik. Yuel, Jimin'i lanetlediğinden, Raeh düşkün bir haldeyken Yoongi'nin zayıf anından yararlandık! Eğer biz saldırmasaydık, belki de eski dostumuzun elini sıksaydık bu kavgada kaybeden tarafta olmayacaktık! Bir defa kendimizi düşünmeseydik, bir defa olsun Namjoon, bir defa yalnız olmamayı isteseydik..."Daha fazla dayanamıyormuş gibi sanki yıllardır içinde tuttuğu öfkesini ve hüznünü, yıllardır göğsünde bastırdığı yalnızlığını çığlık çığlığa bağıran Seokjin, gökte çarpan bir şimşeğin ardından Namjoon daha fazla ağlamasına izin veremeyeceği eşini tekrardan kucakladı.
"Ne yapacağız..." Dedi ağır ağır önündeki hayatın getireceklerine bakarken.
Ağlayan sevgilisini yatıştırmak adına ona sıkı sıkı sarıldı fakat aklında binlerce tilkinin kuyruğu şimdi birbirine girmiş Namjoon ne yapacağını bilememişti.
"Ne yapacağız..." diye mırıldandı yeniden. "Biz bir söz verdik Seokjin... Biz kanımızla bir yemin ettik. Şimdi ne yapacağız..."
- Bir Irkı Yok Etmeye Gelen -
İnce uzun, kemiklerinin belli olacağı kadar da etsiz ve yağsız olan elleri göğsünün üstünde birbirine bastırılmış bir şekilde dua eder gibi duruyor, başının tepesinde günlerdir orada olduğu belli olan ve dağınık ama hala ayakta kalmayı başaran topuzu, burun kemerinin ve bedenindeki zayıflığın en çok belli olduğu yüzünde birer dağ gibi duran elmacık kemiklerinin hemen altında besinsizlikten kurumuş kalmış aralık dudaklarıyla, portakal turuncusu olan irislerinin içinde gezinen kızıl harelerle Zhou Mi bir süredir oturduğu koltukta yalnızca tavana bakıyor, araladığı dudaklarından bir iki kelime ya dökülüyor ya dökülmüyor gözlerini kırpmıyordu bile.
Artık bir üs haline gelmiş olan bu evde sabah gün doğduktan sonra Yoongi ve Taehyung aceleyle çıkmış, Jungkook, Zhou Mi ile ben kalmıştık. Zhou Mi'nin ne zaman geldiğini bilmiyordum açıkçası, bir yaprak kadar sessizdi her zaman. Salonda öylece oturuyor, gözlerimi kapatıp yeniden açtığımda bir bakıyordum ki bahçede duruyor yahut ayakta, havada süzülüyor oluyordu.
Hareketlerini kestiremiyor, şimdi Jungkook evde bizimle beraber olmasa kendimi de güvende hissedemiyor olurdum. Hoş o da, aklı bir karış havada yaşadığı son olaydan sonra dikkati hep başka yerdeydi. Ne görmüş, ne işitmişti bilmiyordum.
Zaten ben hiçbir zaman neler olduğunu bilmiyordum, kimseyle konuşmamıştım. Yoongi beni gitmeden önce öpmüş ve hemen gelmeye çalışacağını söylemişse de gün artık batmak üzereydi. Benimle hiç iletişime geçmemişti, onunla konuşmak istediysem de ona ulaşamamıştım bir türlü. Aynı şekilde Jungkook'da herhangi bir şey söylememişti, Taehyung ile iletişim kurmamış olmalılar diye düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
R Å E H | m y g × p j m
FanfictionYüzyıllardır doğan ve yeniden ölen Ruh Konağı, her doğuşunda bedenini Mühürlerle süsleyen eş, Lort Rhua Yoon Gi'nin en değerlisi; Raeh yeniden doğdu. Funsåesser ve Ruensåesser'in hikayesi. min yoon gi × park ji min.