45| bir refah ama bin düşman.

1.1K 143 97
                                    

İyi okumalar🌙

*Biraz yavaş okumanız tavsiye edilir🧡

-

-Yoongi-

Yüz yıllardır nefes girmeyen ciğerlerim sanki okyanusun en derinine çekilmiş gibi havasızlıktan, suyun basıncından kavrulmuş gibi, tüm oksijene olan ihtiyacım bir anda baş göstermiş ama ben bu alışkanlığı öldüğüm günden beri kaybettiğim için bir türlü ona ihtiyacı olan oksijeni veremiyor, onu kendi ellerimle boğuyormuşum gibi hissediyordum.

Aklımın içi sızım sızım sızlıyor, kulaklarım uğulduyor, saç diplerim yolunuyor gibi acıyor ama bir tanesini bile dışarıya gösteremiyordum. Bir ağrı ki başım ağrımaz, ense kökümden başlayıp tüm kıvrımlarımda adeta vals yaparak ilerliyor, alnımın tam ortasına ve oradan gözlerimin arkasına, tüm gücüyle çene kemiğime kadar inip yeniden ense köküme geriliyor, bu döngü bozulmadan şiddetti artarak yineleniyor ve sanki kör ediyordu beni.

Siyah ve beyaz bol kumaşlarının arasındaki ince bedeni, siyah uzun boyalı tırnakları, bu sefer başının tepesinde büyük bir topuz olmuş ve bir kumaşla bağlanmış saçlarıyla Zhou Mi, karşımda turuncu gözleri ile oturuyor, sakinliğinin içinde bana yalnızca bakıyor, neler yaşadığımı görüyor, benim içimdeki hisleri okuyabiliyor ama yine de tıpkı benim gibi, ne Taehyung'a ne de Jungkook'a belli edecek bir şey yapmıyor, sesini çıkartmıyordu. Gözlerinin turuncusu ara sıra içindeki kırmızı hareleri ile koyulaşırken, ağrı gözlerime indiği sırada onun da gözleri benimkilerle kısılıyordu.

"Teşekkür ederim, geldiğin için." diye mırıldandım, odaklanmaya çalışırken derince bir nefes çektim ciğerlerime, kulaklarımı basınçtan patlayacak gibi hissettirmişti ufacık bir nefes.

"Asıl ben teşekkür ederim." dedi Zhou Mi.

"Öldürmekten vazgeçmişsin beni..." Küstah ses tonu normalde beni güldürürdü ama şimdi neler olduğunu anlayamadığım bir durumun ortasındaydım.

"Sebebi nedir?" Sakin sakin, tek kaşını kaldırıp bana bakarken, gözlerimi ağır ağır Jungkook'a çevirdim ve aklındaki pişmanlığın oluşturduğu sele baktım. Taehyung benim yanımdaki koltukta, Jungkook ve Zhou Mi yan yanaydı.

Rahatsız bir şekilde yerinde kıpırdanan Jungkook'a değen gözlerim sonra yüzümdeki gülümseme ile Zhou Mi'ye bakmaya devam etti bir süre.

"Makru'nun Kitabı hakkında ne biliyorsun?" Onun sorusunu umursamayıp yaslandığım koltukta ileri eğilip, patlayacak gibi ağrıyan başımı ağrı dağılsın diye nazik hareketlerle salladım, Zhou Mi yüzüne yayılan hafif bir gülümseme ile başını kaldırıp üstten üstten bakmış ama sesini yine çıkarmamış, ağrı ense köküme ilerlerken neler olduğuna, neler olacağına dair olan içsel sorgulayışım artmıştı... Siyah cam masamın üzerindeki mat siyah şişeyi kavrayıp dördümüz için birer bardak sang doldurmaya koyuldum.

Kristal bardakların şeffaf bedenleri, koyu bordoluğun dokunuşlarında kendilerine yeni bir hayat bulurken Zhou Mi gözlerini benimkilere sabitleyip sakin sakin konuşmaya başladı.

"Sorum cevaplanmadan bir kelime dahi etmeyeceğim." Zhou Mi, gözlerinin titreyen irislerini tam benimkilere dikmiş bir halde, başını da meydan okur gibi kaldırmıştı.

"Beni öldürmekten vazgeçmenin sebebi nedir?"

"Pozisyonun değişti." diye mırıldandım, bardağımı bir alışkanlık gibi sürekli yasladığım dizimin üzerine koyarken.

"Peki ya senin pozisyonun?" Zhou Mi uzanıp dudaklarında iz bırakacak bir yudum aldığında gözlerimi onun gözlerine yerleştirip puslu aklını okumayı denedim.

R Å E H | m y g × p j mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin