-
İyi okumalar 🌙Saat gecenin üçüydü. Sauvage normalin dışında bir şekilde sakindi. Müzik yoktu, öpüşen çiftler yoktu, eskortlar yoktu. Yoongi aşağıdaydı ve yanında ilk defa gördüğüm Hoseok ile beraberdi.
Taehyung ve Jungkook, köşedeki Jinyoung'u tutmaya çalışıyordu. Yerde Jackson, çığlık çığlığa dövünürken ben kanım donmuş bir halde yerimde kıpırdayamamıştım bile.
Saat gecenin üçüydü ve bedenimde can kalmamıştı, korkuyordum deli gibi. Jackson yerdeydi, azı dişleri uzamış, gözlerinin altı damarlar halinde morarmış, gözleri kırmızıydı. Çığlıkları boğazını acıtacak cinstendi. Canı yanıyordu her çığlık atışında buna emindim. Jinyoung bir köşede ağlıyordu. Taehyung gözünü kırpmadan yerdeki Jackson'ı izliyordu ve Jungkook başını Taehyung'un yönüne çevirmişti.
Saat gecenin üçüydü, Jackson yerde ağlarken, Yoongi hiçbir şey yapmadan ona bakıyordu. Yanındaki Hoseok ise sessizce konuşuyordu onunla, ben duyamıyordum.
Neden ağladığını en başından beri bilmiyordum ama bir anda bara dalmış ve Jaebum'u kendi tezgahından aldığı gibi yere çarpmıştı. Bir anda tüm gücü ile sert zemine vurmuş ve Jaebum'un boynuna dişlerini birer kazık gibi geçirip, baştan sonra yırtmıştı derisini. Şimdi ise Jaebum ayakları dibinde yatarken, Jackson hala ağlamakla meşguldü. Nedenini bilmiyordum. Neden bunu yapmıştı emin değildim, tek istediğim buradan gitmek ve bunları unutmaktı.
Yoongi ona bakıyordu dediğim gibi ama neden bir şey yapmadığını anlayamıyordum. Hoseok ise sadece bir şeyler söylüyordu ne dediği hakkında bir fikrim yoktu ki konuştuğu lisanı bildiğimden emin değildim. En sonunda, saat dörde gelirken Yoongi Jackson'a bakmayı bıraktı. Etraflarındaki insanlar ağır ağır dağıldı ve ben yerde yatan Jaebum'un bana bakan gözlerini, açık kalmış gözlerini gördüm. Yoongi başını çevirip bana baktı, ben ise dehşet bir şekilde açılmış gözlerimle Jaebum'a bakıyordum.
Boğazından arta kalan yerlere, soluk borusunun görünüşüne, vücudundaki kanın zeminde dağılışına ve Rhualarla dolu bu yerin, kan kokusuna nasıl tepki vereceğini merak ediyordum.
Jackson yerde sakin bir şekilde duruyordu, çığlık atmıyordu, ağlamayı bırakmıştı sanki şuurunu kaybetmiş gibiydi.
Yoongi başını çevirip bana baktı. Korkumdan elimdeki bardağa sıkı sıkı sarılmıştım, sanki bardak beni koruyabilirmiş gibi tutunmuştum ona. Yoongi merdivenlere yöneldiğinde Jungkook ve Taehyung aynı anda tuttukları Jinyoung'ı bırakmış ve ileriye Jackson'ın yanına ilerlemiş, kollarından tutup onu ayağa kaldırmış ve Yoongi'nin arkasından onu yukarıya çıkartmıştı. Hoseok bir kaç kişiye işaret edip Jaebum'un bedenini kaldırmasını söylemişti. Konuşmamıştı, yalnızca baş hareketleriyle halletmişti.
Ve ben, diğer Rhualarla beraber yalnız kalmıştım. İnsan olarak bir tek ben vardım ve eskortlar bile etrafta değildi. Gözlerim sürüklenen bedenin arkasında bıraktığı kan lekelerinde takılı kalmıştı. Gidip temizlemeliydim ama vücudum kaskatı kalmıştı, bir an için burada olmak istemediğimi fark etmiştim. Burada durmak yerine Yoongi'nin yanında olmak istiyordum.
"Sen Jimin olmalısın."
Tezgahımın önünde duran kişi, dudaklarının kenarındaki tatlı gamzeleriyle bana gülümseyen, gözlerindeki harelerin kırmızısının yüzüne yakıştığı Lort, Hoseok idi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
R Å E H | m y g × p j m
FanfictionYüzyıllardır doğan ve yeniden ölen Ruh Konağı, her doğuşunda bedenini Mühürlerle süsleyen eş, Lort Rhua Yoon Gi'nin en değerlisi; Raeh yeniden doğdu. Funsåesser ve Ruensåesser'in hikayesi. min yoon gi × park ji min.