*Öncelikle söylemeliyim ki Özgecan beni derinden etkiledi. Bu yüzden isterseniz yeni bölümü sonra da okuyabilirsiniz. Belki beğenmeyedebilirsiniz, gerçekten fazla etkilendim.*
Merhaba Sapıkatörlerim! Bu sefer burayı uzun tutmayacağım, sonu uzun tutacağım.
İthaf: lollypopy12 ve myKILJEKsIN -yanlış yazmış olabilirim pardon-
Paragraf arası ve uzun yorum istiyorum. Paragraf arası ve uzun yorum istiyorum. Paragraf arası ve uzun yorum istiyorum, yanında bir de vote oh mis. Hem ilham da getirir o sizin yağmur kokulu yorumlarınız.
Facebook grubunda yapılan çalışmalar için çok teşekkür ediyorum. Gelecek bölüme paylaşacağım onları. Geçen bölüme tam 200 oy geldi, Aman Tanrım Didim yani. Buna da öyle gelsin lütfen. Zaten bu bölüm çok uzun olacağı için -ekşın bakımından- geç geldi, özür dilerim.
Medya da Durukan ve Aylin temsili. Ha bir de sevdiğim bir şarkı tabii. Çok öpüyorum, iyi okumalar.
--
"Hala kafan orada mı senin?"
Durukana bakmayıp tekrar önümdeki televizyona döndüm, sinirle inleyip saçlarını karıştırdığını hissedebiliyordum, "Hadi ama! Ona beni ziyarete gelmesini söyleyen ben değildim, hatta kim haber verdi bilmiyorum bile. Sırf o sürtük yüzünden aramız mı bozulacak?"
Hay ben bu dizilere! Akşam 6'da güzel dizi mi olmazmış canım? Bir dakika! Arrow bu.
Durukana sert bir şekilde bakıp diziyi izlemeye koyuldum, "Çok konuşuyorsun, sinirlerimi de bozuyorsun. Tabii ki de onun yüzünden aramızı bozacağız. Sürtükler tehlikelidir Durukan. Hele de bu sürtük sevgilimin çocukluk arkadaşı ve eski sevgilisiyse..."
Ses çıkarmayınca ayağa kalktım, tekrarı falan olursa da izleyebilirdim zaten, "Neyse, ben şu lanet olası YGS'ye çalışmaya odama gidiyorum. Annem de evde, senin annen de merak eder. Bana bir iyilik yap ve evine git."
O da arkamdan kalktı, dişlerini sıkarken sinirlendiği belli oluyordu, "Peki."
"Durukan, nereye gidiyorsun oğlum?"
Hah, bir bu eksikti! Anneme pis pis bakıp bakışlarımı yumuşamaya çalışan Durukana çevirdim, "Eve Nesibe teyze, biraz çalışacağım. Eh, kar tatili bitti, bugün Pazar, yarın okula gideceğiz. Sınavlar pek hoş olmaz."
"Anladım, oğlum. Kal sağlıcakla."
O salondan çıkarken ben de arkasından gittim ve odama girdim, aslında çalışmak falan bahaneydi. Günün on iki saati çalışan bir inekten beş dakika daha çalışması istenirse kafayı yerdi çünkü, evet, durumumu en iyi özetleyen cümle bu.
Yatağımda bağdaş kurup ellerimi ovuşturdum, dört gün olmuştu. Durukanın bayılmasının üzerinden geçen koskoca dört gün. Dört gün boyunca Durukan'la konuştuğumuz pek söylenemezdi, çünkü sürtüğün teki Durukana ziyarete gelince durum pek iç açıcı olmuyordu.
O günü hatırladım...
"Sahra?!"
"Ta kendisi, ee sürprizim nasıl?"
Durukanın üzerinden kalkarken uyanmaması için dua ediyordum, uyanmamıştı da zaten, "Ne işin var burda? Kimsenin seni davet edeceğini sanmıyorum." Pis pis sırıtırken yüzüne tüküresim gelmişti, hatta Sudeye yaptığım gibi onu şuracıkta boğabilirdim. Hey! Tırnaklar kız kavgaları için vardır. Düşünsenize ya, tırnaklarımla makyajını elbisesine bulaştırırdım, bir taraflarına tekmeler atardım, her tarafı kanlar içinde kalırdı, ne de eğlenceli. Of, iyice sadistleşmiştim!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sapık!.
HumorBizim hikayemizin olağanüstü bir güzelliği yoktu. Olağanüstü kişiler, olağanüstü olaylar... Hiçbiri. Ama bizim hikayemizdi ya... Bu en güzeliydi. Bu, o gülünce kalbimin deli gibi çırpınışının, ne kadar kırılırsak kırılalım dönüşümüzün hikayesiydi. B...