"Ya anlamıyorum zaten karne gününe şunun şurasında birkaç gün kaldı. Niye hala okula gidiyoruz?"
"Ezikler bilmez," dedi Güneş böbürlenerek. Sanırım Güneş'in ruh halinin bozuk olduğu günlerden birindeydik. Göz devirip başımı sıraya yasladım. Bir dakika... Bildirim? Bildirim sesi? Telefonumdan? Ah, tamam abartılacak bir durum yoktu. Turkcell'den falandı herhalde. Turkcell'le ciddi düşünüyorum.
Kimden: Bilinmeyen Numara
Bu sefer numaranı annenden aldım, merak etme. -Durukan ;)
Mesajı okumamla kaşlarımın uzaya kadar kalktığından emindim. Numaramı almış?! Annemden?! Mesajının sonuna koyduğu ";)" emojisinden bahsetmiyorum bile...
"Ya... Ya olamaz! Ya neydi benim günahım? Kesin Sahra'yla Berke'ye ettiğim beddualar bana geldi."
"Ne oldu? Nasıl? Ne zaman?!" diye çığırdı Güneş ve hemen yanımda bitti. Evet, o kadar bağırmıştı ki sınıftaki herkesin bakışları bize dönmüştü. Anlamıyorum bu kız kıçında hoparlör mü taşıyor?
Bize bakanlara deli bu takmayın gibisinden bir hareket yapıp Güneş'e döndüm, "Oku şu mesajı.""Oha ya, çocuktaki ukalalığa bak! Ya ama şaka bir yana, bence Durukan'la evlenin siz. Böyle çocuklarınız falan ol-"
Başına çakmamla susmak zorunda kalmıştı, "Of, acıdı be!"
"Acısın diye yaptım zaten," dedim ve ofladım. "Bu çocuk sayesinde Bakırköy'e yatırılacağım."
"Ya kanka deme öyle. Hani diyordun ya günün birinde birini çok seveceğim diye. O gün bugün!"
Ona dil çıkarıp ayağa kalktım, "Tuvalete gidiyorum ben."
"Beni de götür."
"Defol Güneş."
"Şaka yaptım."
"Yapma."
"Tamam abla..." dedi ve telefonunu çıkardı bir bölüm dizi izleyebilmek için. Evet, öğle arasındaydık. Aslında sınıfta durmak yasaktı ama işte...
Puflayarak koridora çıktım. A, işte yeniden Durukan ve yeniden melekleri... Göz devirip önlerinden geçtim ancak bir duvarla çarpışmam bir oldu. Duvar? Hey, duvar değildi bu, Berke'ydi!Tepemden bir sinir geçerken adrenalim tavan yapmıştı! Ancak bu pisliğin karşısında bir salak gibi davranmayacaktım. "Dikkat etsene be!"
"Yürürken önüne bak güzelim," dedi ve o meşhur yamuk gülümsemesini yaptı. Gülüşüne yumruk attığımın çocuğu..
"Geri zekalı," diye bağırdım bize bakmalarını umursamadan ve koluna çarparak tuvalete gittim. Gayet de iyi yapmıştım, oh! Aynaya bakmamla birlikte kendimle savaşım başlamıştı. "Sakin ol Aylin, sakin... Yapabilirsin. O geri zekalıyı takmayarak her zaman yürüyebilirsin. İhanetin üzerinden gelebilirsin. Sen Aylin Ay'sın be! Yeniden de aşık olabilirsin. Sen mükemmelsin."
Gözümden düşen bir damla yaşı fark etmemiştim bile. Hızla sildim. "Mükemmelsin..." Sesimin titremesini umursamıyordum. Üzgün olduğumda, hep kendimi överdim, ancak böyle sakinleşebilirdim. Ama galiba, gücüm kalmamıştı.
"O senin sevgini hak etmiyor kızım. Kalbine söz g-geçirebilirsin."
Boğazımdan kopan bir hıçkırığı susturmaya çalışmıştım. Başarılı olamamıştım. En sonunda, kendimi bir kabine kapatarak ağladım. Hıçkırarak, ilk öğrendiğimdeki gibi.
Güçsüzlük değildi bu, fazla birikenlerin dışarı çıkmasıydı.Ağladım, ne kadar ağladığımı bilmiyordum. Tuvalet kapısının sesini duymamla hemen susturdum kendimi. Başka kızların saçmasapan dedikodularını dinlemek istemiyordum zaten.
"Aylin?"
Ne... Durukan?!
"Açar mısın kapıyı? İyi misin?"
Ya bu nasıl kızlar tuvaletine girebilir ya? Salak mı bu çocuk? İnsan coolluğum var benim durayım der ya. Ama galiba hiçbirini umursamamıştı.
"Ne işin var burada? Gitsene."
"Gitmem. Olmaz."
"Neden?" dedim kaşlarımı çatarak. "Çünkü seni umursuyorum. Arkadaşlarımı hep umursarım, salak."
Ah, evet... Ona inansam mı inanmasam mı bir türlü karar veremiyordum. En iyisi denemekti belki de. Kapı kilidini yavaşça açtım, ve karşımda onu gördüm. Gözlerinde cidden, küçücük bir tutam endişe saklıyordu. Bu beni şaşırtmıştı.
"Ağladın mı sen?"
"Hayır ya ne alaka," dedim ve musluğu açtım. Ellerimi ve yüzümü yıkarken beni izliyordu ve bu bana gergin hissettiriyordu. İşim bitince bir peçete ile ellerimi ve yüzümü sildim. "Hey, niye öyle bakıyorsun?"
"Hiç," dedi ve omuz silkti. "Hadi gidelim."
--
"Güneş, ben bu dövmeyi istiyorum."
"Ne?" diye çığlık atınca ona susmasını söyledim hemen. Annemin duymasını kimse istemez değil mi? Eğer duyarsa ben biterdim. Ölene dek iki eli de yakamda olurdu. Annem dövmeye feci karşıydı.
"Kızım sen delirdin mi? Nereden çıktı bu dövme?"
"Artık karşında eski Aylin yok Güneş. Ben değiştim, değişiyorum."
"Ya bir git allasen," dedi ve kahkaha attı. "Neye gülüyorsun be?"
"Kızım sen böyle çok ponçik bir kızsın. Ne bu bad girl havaları?"
"Bad girl olacağım demedim geri zekalı, dövme yaptıracağım dedim."
Göz devirdi, "Ne bok yersen ye, umurumda değil. Ama beni karıştırma. Annem öğrenirse evde 3.dünya savaşı çıkar."
Evet, yavru köpek bakışlarının tam sırası! "Canım arkadaşım... Güzel arkadaşım. Vallahi seni karıştırmayacağım. Sadece benle çarşıya gel, kendi kafana göre takıl. Ben yaptırırım, sonra bir yerde buluşuruz, nolur, tamam mı?"
"Hayatta olmaz!"
"Magnum alırım?"
"Taksiyle mi gidiyoruz yürüyerek mi?"
--
"Anne, biz çıkıyoruz!"
"Nereye kız?!"
"Çarşıya anne."
"Gelirken iki ekmek al. Geç kalma!"
"Tamam," dedim ve dışarı çıktım. "Hadi be Güneş, çabuk ol!"
"Tamam be," dedi ve bağcıklarını bağlayıp o da dışarı çıktı. "Oha... Aylin!"
"Ne var?"
"Durukan da evinden çıkmış."
"Bana ne?"
"Ya o da dövmeciye gidiyorsa?"
"Yok artık!" dedim bağırarak.
Öyle bir şey olamazdı... Değil mi? Saçmalık!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sapık!.
HumorBizim hikayemizin olağanüstü bir güzelliği yoktu. Olağanüstü kişiler, olağanüstü olaylar... Hiçbiri. Ama bizim hikayemizdi ya... Bu en güzeliydi. Bu, o gülünce kalbimin deli gibi çırpınışının, ne kadar kırılırsak kırılalım dönüşümüzün hikayesiydi. B...