"Oha kızım, çocuğun facesine bak!""Hangi çocuk?" dedim anlamamazlıktan gelerek. "Ya anlamamış gibi yapmasana. Durukan işte. Çocuğun bir fotoğrafına 500 küsür beğeni geliyor lan!"
"Bana ne," dedim umursamamazlıktan gelerek. Onunla ilgilenmiyordum, şu an Berke mevzularıyla fazlaca meşguldüm zaten. "Berke'yi düşünüyorsun değil mi?"
"Yok ya ne alakası var? Akşama ne yiyeceğim diye düşünüyordum."
"Ne yiyeceksin bilmem de her an tokat yiyebilirsin. İnkar etme artık, o pislik seni yıktı." Hiddetle karşı çıktım. "Kimse beni üzemez. Kimse o kadar büyük değil, olmamalı."
Her ne kadar bana inanmasa da, evet, ben de kendime inanmıyordum. Çünkü onu seviyordum. Ama artık bildiğim tek şey, ondan nefret ediyor oluşum.
"Oha, twitterdaki favlarına bak! Çocuğun facesiyle twitterı böyleyse kim bilir instagram ne halde! Tumblr'ın gözü yaşlı..."
"Ya bir sus o çocukta ruh mu var da tumblr kullanacak! Allahın kekosu!"
Bana inanamıyor gibi bakıyordu Güneş. Tamam, keko değildi, kabul ediyorum... "Ya of tamam, dön önüne. Zaten okula geldiğimden beri herkes onu konuşuyor, sinir oldum. Ne buluyorlarsa artık... Boya tahtaları ne olacak."
Siyah gözlerini bana devirdi Güneş. Hep onun o büyük, siyah gözlerini kıskanmışımdır. Evet benimkiler mavi, evet buldum da bulandırıyorum, evet. "Aylin altıncı hissim sizin Durukanla çıkacağınızı söylüyor, kolla götünü kanka."
"Ne?! Ben mi?! Yok daha neler! Ölürüm de onunla çıkmam be! Pislik kendini beğenmiş! Yakışıklılığına güvenen birini asla kabul etmem ben."
"Sanki o seni isteyecek de," diye mırıldandı Güneş. Ama ben duymuştum! Ve bu yüzden de koluna kuvvetle çaktım, mutluydum.
Şaka bir yana, çok şükür Durukan ile aynı sınıfta değildik. Berke ile Sahra'yla da... Aman bana uzak Allah'a yakın olsunlar, az din öğrenirler. Acaba şimdi ne yapıyorlardır? Pislik Berke! Pislik! Harika, herkesin sevgilisi oldu şimdi, bir ben sapım. Benim canım (!) komşum bile birini bulmuştur şimdi, of yahu."Kızım düşüne düşüne atomu parçalayacaksın bu gidişle. Gel bir lise havası alıp gelelim."
"Ya bana lise deme zaten seneye YGS'ye gireceğiz dertliyim kardeş."
Sesli bir şekilde oflayıp ayağa kalktı. "Ben dışarı çıkıyorum, geliyor musun?"
"Evet," dedim yerimden kalkarak. Biraz hava almak bana da iyi gelecekti.
--
"Bu kaçıncı petito Aylin?"
"Saymayı bıraktım. 25 kuruş be, resmen beleş! Almayayım da ne yapayım?"
Bana hak verircesine başını salladı, ve sonra gezmekten yorulup bulduğumuz ilk banka oturduk. Öğle arasındaydık. Şu an mutlu olabileceğim tek konu buydu.
"Kanka seninkinin etrafındaki kız kalabalığına bak."
Benimki? Yoksa sevgilim oldu da benim mi haberim yok?! Belki de şizofrenimdir? "Benimki kim oluyor ki? Yoksa paralel evrende biriyle sevgili mi oldum?"
"Ya of harbi beyninde hasar var senin. Bebekken üç atıp iki mi tuttular? Yoksa doktorlar ilk doğduğunda popona değil de beynine mi vurdu?"
Ona dil çıkardım ve tekrar sordum, "Benimki kim?"
"Ya senin komşudan bahsediyorum, niye anlamıyorsun?" O an o kadar sinirlendim ki, Güneş'in kafasına öyle bir çaktım ki, kızın beyninin burnundan akmaya başladığından emindim. Ama bana ne, bana iğrenç espriler yapmamalıydı!
"Ya ne yapıyorsun be?"
"Bana saçma sapan şeyler deme!" dedim ve bahçede gözlerim onu aradı. E yoktu? "Ayrıca o bahçede yok!"
"Benim salak arkadaşım, karşıya bakarsan anlayacaksın."
Merakla karşıya baktım. Büyük bir kız topluluğu bir şeyin önünde dizilmişti, karışık olarak. Yok artık. Bu çocuk daha bugün okula geldi, ne ara popüler oldu ya?!
"Kanka bu çocuk şimdiden kapıldı bak ben sana diyeyim, geç kaldım."
Ona lazer atan gözlerimle bakıp, tekrar önüme döndüm. "Yalnız öleceğim."
"Yalnız öleceğiz."
"Tru lav story."
"Riyıl lav."
"Tamam sus."
"Sen sus."
"Kapa çeneni."
"Önce sen."
"İğrençsin."
"Her zaman."
--
Çıkış zili çaldığında, derin bir nefes verip, kitaplarımı çantama doldurmaya başladım. "Hadi Aylin, çabuk ol biraz. Yapmam gereken işler var."
Geri zekalı Güneş, sanki sırlar odasının kapısını açacak.
"Sen git, ben yalnız gideceğim."
"İyi, sen bilirsin. Görüşürüz."
Gıcık ya, ben burada salak bir ruh hali içinde dolaşıyorum, senin bana dünyadaki tek acı çeken insanmış muamelesi yapman gerekiyor.
Omuzlarımı silktim, kitaplarımı doldurmam da bitmişti. Çantamdan telefonumu ve kulaklığımı çıkaracaktım ki, biri girdi içeriye. Başım yerde olduğu için görememiştim."Yine ne unuttun Gü-"
Başımı kaldırmamla, o koyu kahveleriyle karşılaşmam bir olmuştu. Neden bilmiyorum, yutkunmak zorunda kalmıştım. Fakat kaşlarımın çatması da aynı saniyeler içindeydi.
"Ne işin var senin burada?"
"Kaç saattir seni bekliyorum dışarıda, niye geç kaldın?"
Beni... Bekliyor?
"Beraber gideceğimizi falan mı sandın eve? Sen git," dedim tok bir sesle. Fakat onun sesi kadar keskin değildi sesim. Daha inceydi.
"Yok öyle yağma, yürü, gidiyoruz. Aylin Ay."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sapık!.
HumorBizim hikayemizin olağanüstü bir güzelliği yoktu. Olağanüstü kişiler, olağanüstü olaylar... Hiçbiri. Ama bizim hikayemizdi ya... Bu en güzeliydi. Bu, o gülünce kalbimin deli gibi çırpınışının, ne kadar kırılırsak kırılalım dönüşümüzün hikayesiydi. B...