Hissetmemek istedim. Acıyı hissetmemek istedim. Sevinci, umudu, mutluluğu, üzüntüyü... 'yıkık' kelimesinin sözlükteki karşılığı benim. Ben koca bir yıkığım. Fazlası değil. Yeşil saçlı bebeğim gibi oynanmış ve sonra kaybolmuş gibiydim. Bulan olur mu bilemem.
Ben böyle düşünmemiştim, böyle hayal etmemiştim. Şimdi her şey hayallerimin dışındaydı ve ben bunu istemiyordum. Aşk, boktan bir şeymiş. İnsanı aptallığa iten bir olguymuş. Aşk = zaaf= hata= aptallık. Bunun dışında 6 milyar nüfuslu dünyada bir insana bağlı kalmak ne kadar normal? Ne kadar doğru? Ama hepimiz bunu yapıyorduk. Kalbin aklı olsaydı bunu seçmezdi.
Bu boş düşüncelerle saatlerdir kendimi yiyip bitiriyordum işte. Ne Cemre'yi ne de Barkın'ı görmüştüm. Bunun yanında sayısız cevapsız arama ve mesaj vardı. Kapım yine tıklandığında örtüyü daha çok kafama çektim. Uyuyor gibi yapmak en iyisiydi. Belki uyuyor gibi yaparken uyurdum da?
"Alen?" Gelen Cemre'nin sesiydi. Şşşhhhh, sessiz ol kızım sen uyuyorsun.
"Uyuyor musun?" Uyuyom knk. Ayak seslerinden sonra yanımda bir ağırlık hissettim. Sonra birden örtünün üzerimden çekilmesiyle gözlerimi kırpıştırmamaya çalıştım.
"Uyumuyorsun işte, kalk." Peki, ona nazikçe yalnız kalmak istediğimi söylersem de rahat bırakırdı herhalde. Uyuyor numarasına gerek yoktu. Doğrulup bitkin gözlerle Cemre'ye baktım.
"Yalnız kalmak istiyorum."
"Nayn canım olmaz. Ne olduğunu bilmiyorum bile, günlüğünü alacaktın sonra bir hışımla koştun gittin anlamadık."
"Spor yapmak istemişsem demek ki."
"Komik değil. Hadi anlat bana. Benimle konuşmayacaksan ben niye varım o zaman kızım!" Oldukça derin nefes alıp verdim tek seferde.
"Günlüğümü Merih almış." Yüzündeki ifade pek inanmışa benzemiyordu.
"İşte, ben de aynen böyle senin gibi inanamadım." Dedim gülümsemeye çalışarak. Buruk gülümsemeydi bu.
"Ama, küçük çocuk almış demiştin." Cemre'ye baktıkça kendi şaşkınlığımı tekrar yaşıyor gibiydim.
"O çocuk Melih. Yani Merih'in kardeşi."
"Alen? Emin misin?"
"Cemre inan salak gibiyim şu an. Tek seferde anlatacağım soru sorma hakkın yok." Kafasını hızlıca olumlu hâlde salladığında bütün her şeyi anlatmaya başladım. Her olayın sonunda yıkık iç çekişlerim beni yalnız bırakmadı sağolsun.
"Konuşsanız mı acaba Alen?" Boşluğa bakan bakışlarımı hemen ona çevirdim.
"Hayır, o anlamda değil. Yani kimse böyle bir dengesizlik yapmaz. Ona şans vermeni istemesinin ille sebebi vardır. Konuştuktan sonra şans verip vermemek sana kalmış."
"Ben bilmiyorum. Çok boşluktayım şu an. Ne düşünmeliyim bilmiyorum."
"Alen, ben senin ciğerini bilirim. Onu istiyorsun, seviyo-"
"Zaten o yüzden canım yanıyor."
"Ama neden?"
"Bilmiyorum!" Kollarını bana sarınca dolan gözlerimi umursamadım.
"Sen gurur mu yapıyorsun?" Omuzlarımı silktim.
"Hayır." Dedim küçük bir çocuk gibi.
"Sen kesinlikle gurur yapıyorsun." Dedi gülerek.
"Gurur yapma, hele ki aşkta gurur yapma. En çok yıpranan sen olursun." Gözümü kırpmamla bir damla göz yaşı daha akıp gitti.
"Bana sorarsan konuş. Sonrasına daha kolay karar verirsin en azından. Hem rahatlamış olursun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ç.I.Ç.E.K | Yarı Texting
Teen FictionGöz devirip günlüğümü elime aldım ve tekrar çalan şarkıyı açtım, yazmaya başladım. "Selam Yapraaaam; Okulda sarı kafalı bir herif var. Adı lazım değil baş harfi babam:)" . "Neden çiçek?" Aslında yerinde bir soruydu. Cevap vermeliydim. Kelimeleri zih...