Sabaha feci şekilde ağrıyan başımla ve ağlamaktan cayır cayır yanan gözlerimle uyandım. Boynum ve sırtımın ağrıması ise koltukta uyuyakalmam yüzündendi.
Yavaşça doğrulmaya çalışıp bir kaç kere boynumu kütürdettim. Gerçekten berbat durumdaydım. Saate bakmak için telefona baktığımda otuza yakın cevapsız arama ve elliye yakın mesaj vardı. Merih'ten olmasını bekleyerek ümitle mesajları açtım. Bir kısmı Cemre'ye bir kısmı da Barkın'a aitti. Nasıl olduğumu ve ne olduğunu soran bir sürü mesaj...
Keza cevapsız çağrıların da bir kısmı Barkın'a bir kısmı Cemre'ye aitti. Merih'ten gelen tek bir bildirim yok. Engelimi bile kaldırmamış.
Dertli iç çekişimden sonra ayaklandım ve belimi esnettim. Ah, gerçekten kötü vaziyetteydim. Ayaklarımı sürüyerek odadan çıktım, ev fazla sessizdi. Sanırsam kimse yoktu.
Doğruca banyoya girdim. Fazla soğuk olmayacak şekilde suyu ayarladım ve kıyafetlerimden kurtulup kendimi duşun altına soktum.
Tenime değerek aşağıya doğru süzülen serin su titrememe neden oldu. Gözlerimi kapalı hâlde serin suyun altında kendime gelmeyi bekledim.
İşimi halledip üstümü giyindikten sonra nemli saçlarımı açık bırakarak mutfağa gittim. Annemi görmeyi beklerken kimsenin olmaması beni rahatlatmıştı. Buzdolabının kapısını açıp boş boş baktım ve geri kapattım. Zaten bir şey yiyecek halim de yoktu. Canım istemiyordu. Salona gidip oradan da balkona çıktım. Havayı içime çektim ve bir süre de orada oyalandım.
Arka cebimdeki telefonum titreyince miskinlikle telefonumu aldım, ekranda Çiçeğim yazdığını görünce kalbim çarpmaya başlamıştı. Hızlı hızlı nefesler alıp verdikten sonra aramayı cevaplandırdım.
"E-efendim?" Dedim kısık çıkan sesimle.
"Sitenin önüne gel, seni bekliyorum. Fazla vaktim yok." Diyerek aceleyle konuştu ve bir şey söylememe fırsat vermeden kapattı. Sormamıştı, her konuşmamızda ilk önce nasıl olduğumu sorarken bu sefer sormamıştı. Hatta söylediklerinden sonra bana cevap vermem için fırsat bile vermemişti. Telefonumu arka cebime koyup hızla evden çıktım.
Apar topar merdivenleri inerken sitenin önünde ileri geri voltalayan Merih'i gördüm. Koşar adımlarla yanına vardım.
"Geldim." Dedim usulca. Adımlamalarını bırakıp karşıma dikildi. Ben onun gözlerine bakıyordum o ise yere...
"Ne derdin varsa konuş. Dediğim gibi vaktim yok." Gözlerim yine doldu o anda. Bunu beklemiyordum. Pekala hiçbir şey beklemiyordum ama bunu hiç beklemiyordum.
Birkaç kez yutkundum. "B-benim derdim yok. Sadece, ne oluyor? Birden bire neler oluyor? Bilmeden seni kıracak bir şey mi yaptım, kötü bir şey mi söyledim, kalbini mi kırdım, hoşuna gitmeyecek şeyler mi yaptım, seni mi utandırdım, güvenini mi kırdım, başka birisiyle mi görüştüm? Ne oldu da bu durumdayız?" Sessizdi. Konuşmadı. Dudaklarını dişliyordu. Gözyaşlarımı akıtmadan hırçınca sildim ve gözlerine bakmaya devam ettim. O hâlâ yere bakıyordu.
"Bana bir sebep ver. Geçerli bir sebep. Merih hatam varsa Allah belamı versin kabullenirim. Çok özür dilerim, bir daha olmaz. Yemin ederim." Dudakları kemirmekten kızarırken dikkatimi oradan çektim ve tekrar gözlerine baktım.
"Ya aptal aptal yere bakma! Yüzüme bak bir şey söyle!" Diye oluğum yerde debelendim. Kendinden asla taviz vermedi. Sinirle ellerimi nemli olan saçlarımdan geçirdim.
"Merih başkası varsa dürüstçe söyle, böyle yaptığın sürece beni kendinden soğutmuyorsun. Bu beni hayal kırıklığına uğratmaktan öteye gitmiyor." Titreyen elimi usulca yanağına götürdüm. Adeta ateş topu gibiydi. Hızla bir adım geri çıkarak benden uzaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ç.I.Ç.E.K | Yarı Texting
Genç KurguGöz devirip günlüğümü elime aldım ve tekrar çalan şarkıyı açtım, yazmaya başladım. "Selam Yapraaaam; Okulda sarı kafalı bir herif var. Adı lazım değil baş harfi babam:)" . "Neden çiçek?" Aslında yerinde bir soruydu. Cevap vermeliydim. Kelimeleri zih...