《17》.

96 11 1
                                    

Ramazan Ayı'nın sayılı son günleriydi. Kâh acıkmış kâh susamış kâh yine acıkmış yine kâh susamış olarak oruç ayımızın büyük bir kısmını geride bırakmıştık.

Geçen süre zarfında boş durmamış Merih'e bol bol konuşmak istediğimi instagramdan mesaj olarak göndermiştim. O da eksik olmasın benim kim olduğumu bile bilmeden sürekli engellemişti. Artık alışmıştım ama. Engellenmek hoşuma gitmeye başlamıştı. Yani sırf engellenmek için ona 'pişt sarı titrettin beni titrettin' diye mesaj bile göndermiştim.

İkinci olarak da facebook hesaplarından bulduğum fotoğraflara yoğunlaşarak üstün stalk çalışmalarımla müstakbel kayınpeder beyin iş yerini ve açık adresini bulup not etmiştim. Sonra kayınvalideciğimin de telefon numarasını bir şekilde bulup kaydetmiştim.

Üçüncü olarak okul çıkışı markette tesadüfen Merih'in annesiyle denk gelmiştik. Yani ben denk gelmiştim. Market çıkışı da takip etmeye karar verip belirli bir noktaya kadar takip etmiştim, sonra ise kaybetmiştim. Neyse ki facebook adreslerinden bulduğum fotoğraflarda arkada çıkan binalardan medet umarak evlerinin adresini bulmaya da çok yaklaşmıştım. Ve bu çalışmamı Elif, Merih'in evini bulduğunu zannetiğini iddia ederek süslendirmişti.

Kocaman bir ayı, gözlerimi sosyal medya ve haritalarda sabitleyerek geçirmiştim. Ha bir de... her repliğini ezberlememe rağmen Cemre hiç izlemedi diye onunla tekrar ergenlerin istilasında olan filme başlamıştım; Alacakaranlık. Ve bu filmi ilk defa izleyen Cemre her sahneye büyük bir şokla odaklanıyordu.

Bu akşam da Cemre'yi iftara davet etmiştim ve serinin son iki filmini izleyecektik.

"Açıyorum filmi... bak bu bölüm sapıklı ama söylemedi deme." Diyerek uyarıcı bakışlarımı Cemre'ye diktim.

"Tamam anladım, başlat artık şunu." Dedi sıkılmışçasına.

"Bak bak sapıklı deyince nasıl şey ediyor. Abaza seni." Dedikten sonra pis bakışlarımı ona gönderdim. Karşılığında ise bel boşluğuma bir dirsek yedim. Ve sonra filmi başlattım.
...

"İnsan düğününde bile kusacakmış gibi olur mu arkadaş ya!" Diye cıkladım. Evet evet.. kezban Bella'dan bahsediyoruz.

"Kızda sürekli cırcır olmuş gibi bir hava var." Cemre'nin dediğiyle boğazıma kalan kola burnuma gelince gözlerim sulandı. Eşofmanımın cebinden çıkardığım peçeteyi burnuma tıkadım. Biliyorum, o kola oradan kesin akacak.

"Hayır şu tuvalet mermeri suratlı Edward da ne buluyorsa bu kezbanda?!" Dedim burnumu temizleyince.

"Edward'ıma laf ettirmem. Disko topum o benim."

"Team Jackob yavrum. Ayrıca Jasper daha havalı." Dedim gururla. Jackob da ayrı maldı ama neys...

"Tepsi suratlı karı. Balayında bacaklarını alıyor, boşuna mal demiyorum ben buna." Diye hayıflandım bu sefer.

"Kezban kezban. Tamm kezban. Biri cillop gibi vampir diğeri aslan yarma gibi kurtadam, bu kezbanın peşinden koşuyorlar. Hadi Jackob neyse çocukluktan tanıyor da, daş gibi daş Edward gel sen bu soğuk nevalenin peşinden koş!"

"Hatta evlen! Olmadı bir de çocuk yap!" Dedim inanamış gibi.

"Ay çocukları da mı oluyor?" Diyerek verdiğim spoiyi suratıma çarptı.

"Sustum." Deyip ağzıma hayali bir fermuar çektim.

Bölümü bitirmemizle eş zamanlı olarak sahur vakti de gelmişti. Evdeki herkes uyuyordu, ben ve Cemre dışında. Cemre çay suyunu koyarken ben de gidip annemi uyandırdım. Sofrayı hazırladıktan sonra da babam ve abimi uyandırıp masaya oturduk.

Ç.I.Ç.E.K | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin