《45》

58 5 2
                                    

~ Sınav Günü~

"Nasıl sallarsın ya?" Ellerimi şok içinde saçlarımdan geçirdim.

"Bis- mil- la- hir-rah- ma- nir-ra -him yaptım." Gözlerim daha da açılırken aynı şokla tekrar konuştum.

"Hepsini yapmadın değil mi?" Dedim inanamazcasına.

"Yok canım hepsini yapmadım. Bazılarını kelimei tevhid bazılarını oo piti piti yaptım." Kafayı yiyecektim!

"Ya Merih sen yürek mi yedin! Bu deneme sınavı falan değil hayatını belirleyecek bu sınav!"

"Ne yapayım canım Allah Allah. Yazmışlar oraya 'düşünüyorsam varım' diye ben ne anlayayım bu sözden, varsan varsındır yoksan yoksundur. Ne diye işe artslik yapıyorsun ki." Rahat rahat açıklıyordu bir de! Hem bazılarını sallamış hem süresini yetirememişmiş hem de pişkin pişkin açıklama yapıyor!

"Bir kere o artslik değil artistlik. Of Merih, inanamıyorum sana." Ben ne kadar gerginsem Merih o kadar rahattı. Hiçbir şey umrunda değil gibiydi.

"Böyle diyince geriyorsun beni."

"Zahmet oldu Çiçek Bey."

"Çiçek diyen ağzını..." dedi bana hayran hayran bakarak. Tamam, bu hoşuma gitmişti ama niyeyse yanaklarımın ısındığını hissediyordum.

"Öpeyim mi bir kere?" Önüme düşen saçımı parmağına dolayıp bıraktığında ters bakışlarımı ona diktim.

"Oha Merih!"

"Yanağından demiştim." Dedi dudaklarını büzerek. Her ne kadar tepki göstersem de dürüst olmak gerekirse bakışlarımı büzdüğü dudaklarından alamıyordum. Aaah fazla tatlı duruyordu. Ve ben yanaklarını sıkıştırmamak için zor duruyordum.

Eğilip yanağına minik bir öpücük kondurduğumda gülümsemesi hoşuma gitmişti. Ben de istemsizce gülümsediğimde yavaşça ondan ayrıldım.

"Sütlaç yemeye gidelim mi?" Dedi hâlâ sırıtarak.

"Doğru kişiye yanlış sorular." Dedim gülümseyerek. Oturduğum yerden kalkıp uzun süre kıvrık duran bacaklarımı rahatlaması için biraz esnettim. Bacaklarım rahatladığında Merih ile beraber yeni keşfettiğimiz kafeye doğru adımlamaya başladık.

İçeriye girip masalardan birine oturduğumuzda hemen peşimizden gelen garsona siparişlerimizi vermiştik bile. Sessiz sessiz bekleyip sadece birbirimizi seyretmiştik. Sessizliğimizi dinlemiştik, evet sütlaç beklerken birbirimizi incelemiştik... çok romantik.

"Buyurun gençler, siparişleriniz." Sesin geldiği yöne baktığımda garson sütlaçlarımızı masaya bırakıyordu. Bu kafenin belki de en çok bu yönünü seviyor olabilirdim, samimi ve tamamen gençlere hitap eden bir mekandı.

Garsona teşekkür edip sütlacımı önüme çektim. Dolu bir kaşık sütlacı ağzıma götürdüm. Muazzam, müthiş, mükemmel, harika...

"Bu harika şeye isim bulamoyorum." Dedim kendimden geçerken."

Merih elini saçlarından geçirerek güldü.. Daha sonra elini masanın altına götürerek kaşlarını çatarak eline baktı. Bu benim de kaşlarımın çatılmasına neden olmuştu. Bu seferliğine sütlacı bir kenara bırakıp çiçeğime baktım.

"Merih?" Kafasını endişeyle kaldırıp gülümsemeye çalıştı.

"Söyle güzelim." Güzelim hitabına sonra da düşebilirdim. Şimdilik aklımı kurcalayan şeyle ilgilenmeliydim.

"Saçlarını niye inatla kestirmiyorsun?" Yumuşak çıkan sesimle Merih'in de yüzünde kırık bir gülümseme oluşmuştu.

"Belime kadar uzatmak istiyorum." Omuzlarına kadar salınan dolgun saçlarını beline kadar uzatmak istemediğini tabiki biliyordum.

Ç.I.Ç.E.K | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin