"Günaydın canım." Diye karşıladı annem beni. Dün gezip tozup kopmuştuk ve bugün ise yine sıkıcı okula gidecektim. Tabii okulunuzu güzelleştiren insanlar varsa o başka yaaaaani..
"Günaydın." Dedim esneye esneye. Geçip kahvaltı masasına oturdum.
"Dün gece konuşamadık, geç geldin. Yorgunum dedin uyudun. Eee nasıl geçti gezin?"
"Çoook aşırı boş ama hoş geçti." Öyleydi ama, baya bomboş gezinmiştik. Aklıma gelen fikirle sinsice sırıttım.
"Ve biliyor musun? Kıvanç Tatlıtuğ'u gördük." Dedim olabilidiğince inandırıcı olmaya çalışarak.
"Tamam inandım." Dedi alayla. Ama görmüş sayılırdık yani değil mi?
"Vallahi gördük ya fotoğraf falan da çekindik. Ve ekrandakinden daha yakışıklı öyle makyaj güzeli falan değil. Ve çok sempatiktiii." Dedim heyecanla. Şu an ben bile inanırdım onu gördüğüme. Ama görmüştük yani.
"Hadi getir, bakayım o zaman." Cebimden telefonu açıp galeriye girdim. Tabi ki de Merih'in fotoğraflarını gizlemiştim aptal değilim. Telefonumdan Kıvanç Tatlıtuğ panosu ile olan fotoğrafımı açtım. Ve anneme uzattım.
"Baaaaak, çok güzeliz değil mi?" Önce ne olduğu anlamaya çalıştı sonra yüzünü ekşitti.
"Telefonunu çıkartınca bir an gerçekten gördün sandım. Ama bu da güzelmiş." Dedi kıkırdayarak. Sonra fotoğrafları kaydırmaya başladı. Ben de fotoğrafın nerede, nasıl olduğunu anlatıyordum. Merih'le fuarın bahçesinde çekindiğim ama arkası dönük olduğu için haberi olmayan fotoğrafta durdu. Sonra arkamda çıkan Merih'i yakınlaştırdı.
"Asıl Kıvanç burada. Şuradakine baksana." Dedi kıkırdayarak. Sonra Merih'i bana gösterdi Kulaklarım şok olmuştu. Gözlerimi bir kaç kez kırpıştırdım.
"Ne? Anlamadım." Dedim. Belki yanlış duymuşumdur.
"Asıl Kıvanç Tatlıtuğ burada diyorum. Vallahi saçları da şelale gibi yaldır yaldır. Şuna bakar mısın?" Dedi yine gözüme sokmaya çalışarak. İçimdeki kıpırtılar vücudumu ele geçirmeye çalışıyordu ve ben engel olamıyordum. Annecim o senin damadın damadın.
"Haa o mu? O şey yaa... bizim okuldan bir çocuk. Ama aynı sınıfta değiliz bir üst sınıf." Diye açıkladım. Ah anam ah...
"İyi... al bakalım." Dedi ve telefonumu bana uzattı. Telefonu alıp tekrar cebime sokuşturdum. Saate baktığımda ders saatine az kaldığını gördüğümde apar topar evden çıktım.
...
"Elif... matematik 5.soruyu n'aptın? Şu ağaçlı olan." Şimdi de deneme sınavındaydık ve Cemre'nin fısıltısını duyduğumda ona döndüm. Elif'ten kopya istiyordu. Arkama dönüp Elif ve Seda'ya baktım. Kulaklık takıp müzik dinliyor, diğer yandan ise denemelerini çözüyorlardı. Deneme sınavının öğleye kadar sürüp günün yarısının boş geçeciğini savunarak telefonların yasak olmasına rağmen teslim etmeme fikrini aklımıza sokan Cemre sayesinde telefonlarımız yanımızdaydı."Seni duymazlar kulaklıkları takılı." Dedim fısıldayarak.
'Bu ne cürret? Yürek mi yediler acaba?' diye düşünmüyordum. Gözetmen hocamızın Ekrem Hoca olması +85736218102874473829 avantajdı. Çünkülümsü sınıfın orta yerine oturup güya bizi daha iyi gözetliyordu. Kulliyen yalan! Uyukluyordu ayol.
Açıkçası ben de sıkılmıştım. Kulaklığımı çıkartıp ben de taktım. Ve en sevdiğim şarkılardan birini açtım: Joker - Kafamıza Göre
Bir soru, bir soru, bir soru daha... işte, bir tane daha. Şarkı ritimleriyle soruları okuyup hızlıca çözüyordum. Nihayetinde sınavın sonuna gelmiştik. Ekrem Hoca optik formları teslim aldıktan sonra gitmişti. Herkes sınıftan çıkınca Elif konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ç.I.Ç.E.K | Yarı Texting
Ficção AdolescenteGöz devirip günlüğümü elime aldım ve tekrar çalan şarkıyı açtım, yazmaya başladım. "Selam Yapraaaam; Okulda sarı kafalı bir herif var. Adı lazım değil baş harfi babam:)" . "Neden çiçek?" Aslında yerinde bir soruydu. Cevap vermeliydim. Kelimeleri zih...