"Günaydınlar!" Çayı demleyip tekrar ocağın üzerine bıraktım ve büyük bir neşeyle kendimi mindere atan Barkın'a baktım.
"Günydın kuzenciğim."
"Yumurta yapacak mısın?" Buzdolabına yönelip kapısını açtım ve yumurtalar için ayrılan kısma baktım. İki tanecik yumurta vardı ve bu iki yumurta benim bile mideme gidene kadar yok olurdu.
"Git kümesten üç beş yumurta al, menemen yapayım." Dedim buzdolabı kapısını kapatarak. Barkın yerinde daha da yayılarak omuz silkti.
"Civ civ gitsin, o daha iyi anlaşıyor onlarla." Dudaklarımı büzüp kaşlarımı havalandırdım.
"Doğru, senin onları yiyebileceğini unutmuşum." Dedim bilmiş bir edayla.
"Şimdi niye laf soktun ki?" Yerinde kıpırdanıp ayaklanacakken kapıdan Merih'in girmesiyle yerine tekrar yayıldı.
"Heh! Merih ayaktayken gitsin işte." Merih'im çiçeğim uyku mahmuru gözleriyle ve akşamdan kalan örülü hafif tülenip dağılmış saçlarıyla ve uyumaktan şişen gözleri ve dudaklarıyla o kadar tatlı duruyordu ki... üzerindeki açık mavi tişört ve yine aynı renkteki kaprisiyle daha da yanaklarını sıkıştırmak istiyordum. Fazla çekici ve nefes kesiciydi! Kendine gel Alen, kendine hakim ol, sakin ol....
"Nereye gidecekmişim?" Uyku yüzünden boğuk çıkan sesiyle şu an itiraf etmeliyim ki üzerine atlamamak için kendimi çok pis frenliyordum. Demek ki evlenirsek ben her sabah bu manzaraya karşı uyanacaktım. Evimin mutfağında şişik dudaklarıyla, mahmur gözleriyle, boğuk sesiyle ve dağılmış saçlarıyla adeta görsel şölen bahşeden Merih Demir manzarasına?
"Kankeytolarının yanına..." Barkın'ın ağzını yaya yaya söylediği şeyin ardından Merih ona minik bir tekme savurdu. Barkın ise gram umursamadan konuşmaya devam etti.
"Abisi git koş kaç bence, bu parçalayacak bak seni." Merih'in benimle Barkın arasında hızla gidip gelen bakışları ve benim manzaralı düşüncelerimi bölen parmak şıklatması oldu.
"Alenim, ne zırvalıyor bu?"
"Hı? Ne?" Dedim silkelenip. Kendine gelsene kızım, mal mal davranma, embesil gibi durma, ağzının suyunu sil ve dünyaya dön!
"Merih ben deyince kızıyorsun, bak bu uçmuş, kıtlayacak seni." Kaşlarımı çatıp bardağın içinde duran çay kaşığını Barkın'a fırlattım.
"Kümesten yumurta alınacak da bu gerizekalı gevşeklik yapıyor." Diyerek kollarımı göğsümde bağladım ve Barkın'a en feci bakışlarımı gönderdim.
"Tamamdır..." Merih uykudan yeni uyanmış küçük bir çocuk gibi gözlerini ovuşturarak mutfaktan çıktı. Hoş, pek bir farkı da yoktu ya... sadece, DAHA ÇEKİCİYDİ!
Yer sofrasını hazırlayıp menemen için diğer malzemeleri hazırlamak için tezgaha geri döndüm. Kendimi sanki büyük bir mutfakta işinde çlok iddialı ve oldukça başarılı bir şefmişim gibi hayal ederek soğanları doğramaya başladım. Soğansız menemen, menemen değildir arkadaş!
Dışarıdan acı tavuk çığlıkları yükseldikten birkaç dakika sonra tişörtünün eteklerine koyduğu yumurtalarla Merih kapıda belirdi.
Soğandan dolayı akan burnumu çekiştirdiğimde tüm şeflik hayalimin yaşaran gözlerimden süzülen gözyaşlarımla akıp gittiğinin farkındaydım. Merih yumurtaları tezgaha bırakırken gözlerimi elimin tersiyle silmekle meşguldüm.
Sonunda işimi bitirip menemeni hazırladığımda her şey tamamdı. Şimdi tek yapmam gereken yayıldığı yerde uyuyakalan Barkın'ı uyandırmak, hâlâ ölüm uykusundaymış gibi uyuyan Cemre'yi uyandırmak ve Merih her neredeyse onu bulmaktı. Kendimi niyeyse anneymiş gibi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ç.I.Ç.E.K | Yarı Texting
Ficțiune adolescențiGöz devirip günlüğümü elime aldım ve tekrar çalan şarkıyı açtım, yazmaya başladım. "Selam Yapraaaam; Okulda sarı kafalı bir herif var. Adı lazım değil baş harfi babam:)" . "Neden çiçek?" Aslında yerinde bir soruydu. Cevap vermeliydim. Kelimeleri zih...