"Que se passe t-il ici?" Duyduğum yabancı sesle arkama baktım. Ellili yaşlarda beyaz önlük giyinmiş bir kadın gözünden gözlüklerini çıkartarak anlamsız anlamsız bakıyordu.
"Ne dedi bu Sinem, fransızca mı konuştu?" Yataktan kalkıp piti piti Sinem'in yanına gittim.
"Burada ne olduğunu soruyor aşkım." Aşıklar kavuşması doktorcum, aşıklar kavuşması...
"L'entrée au hasard de l'extérieur de la famille du patient est interdite." Türkçe konuş be kadın! Ben nasıl anlayayım seni.
"Sinem, ne dedi?"
"Hastanın ailesi dışındaki kişilerin kafasına göre girmesinin yasak olduğunu söylüyor. Yani bizim buraya girmemiz yasak." A ah, ben yabancı değilim ki. Ben de ailedenim. Sinem de benim ailemden olduğuna göre biz de ailedendik.
"Ben kız arkadaşıyım, bu da benim kuzenim. Ziyaret etmek istemiştik. Kız Sinem bunu çevir doktora." Sinem bitkince omuzlarını düşürüp inşallah benim söylediklerimi çevirdi.
Ardından doktor yine bir şeyler zırvaladı. Sorar gözlerle Sinem'e baktım.
"Kim olduğumuzun önemi yokmuş ve çıkmamızı istiyor."
"Ay! Haspam! Sen kimsin de kimin sevgilisinin odasından kimi kovuyorsun! Tabi on sene okuyunca beyin diye bir şey kalmıyor! Saçını başını yolduğuma bak hele" Sinem kolumdan tutup beni engellemeye çalışıyordu. Elimde kalacaktı vallaha..
"Alen dangalak mısın kadın seni anlamıyor. " hırsla omuz silktim.
"Bana ne, türkçe bilmemesi benim suçum mu? 10 sene tıp okuyacağına açsaydı da iki üç türkçe öğrenseydi."
"Alen saçmalama kadın dünyanın en iyi hastanesinde doktor, yürü rezil etme bizi."
"Bana ne, ben mi dedim 10 sene beynini yakıp doktor ol diye! Kırsaydı dizini otursaydı götünün üstüne de edebiyat çalışsaydı. Matematikçilerin hepsi aynı!" Sinem bana cevap vermeden doktora döndü ve ağzının içinde bir şeyler geveledi.
"Türkçe konuşun benim yanımda."
"Öfff, salaklaştın yine. Hem sen fransızca öğrensene, kültürlen az."
"Yok yabancı dil benim bünyeme ters. Denedim olmuyor, annem dilci olduğu hâlde ingilizce bile konuşamıyorum."
"Dayım sayısalcı ama sen de matematik de yok." Dedi ve kıkırdamaya başladı. Hahahahaa! Çok komik.
Doktor hâlâ bize öldürücü bakışlar atarken Çiçeğime öpücük atarak Sinem'le odadan çıktım.
"Of! Gitmek istemiyorum. Ben özledim Merih'i."
"Alen, daha yeni çıktık yanından. Türkiye'ye dönünce ne yapacaksın acaba?" Haklı. Ne kadar istemesem de ben Türkiye'ye dönecektim. Gözlerim hızlıca dolmuştu işte.
"Kızım doldurma gözlerini, gel dolaşalım biraz."
"Ağlattın işte!" Dedim gözlerimi silerken. Her ne kadar üzgün olsam da biraz daha iyi hissediyordum. Sonuçta çiçeğimi görebilmiştim, her ne kadar berbat bir hâlde olsa da yaşıyor olduğunu bilmek beni iyi hissettirmişti.
Merih'i öyle görmek içimi paramparça yapmıştı. Eski halinden eser yoktu. Zayıflamıştı, teni bembeyazdı. Elleri buz gibiydi.
Sinem ile hastaneden çıktık. Karşımdaki büyük binaya tekrar tekrar baktım. Burayı unutmayacaktım.
"Hadi bakalım. Şimdi n'apıyoruz." Sinem'e kısa bir bakış attım.
"İçeri giriyoruuuz!" Diyip koşmaya başlarken hızlıca kolumdan tutup beni durdurmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ç.I.Ç.E.K | Yarı Texting
Novela JuvenilGöz devirip günlüğümü elime aldım ve tekrar çalan şarkıyı açtım, yazmaya başladım. "Selam Yapraaaam; Okulda sarı kafalı bir herif var. Adı lazım değil baş harfi babam:)" . "Neden çiçek?" Aslında yerinde bir soruydu. Cevap vermeliydim. Kelimeleri zih...